
Filmimizin adı “Üç Yol”. Faysal Soysal’ın 2013 yılı ilk uzun metraj filmi. Nereden başlayayım bilemiyorum, irdelenmesi gereken o kadar çok iç içe geçmiş konu, mekan, karakter var ki, bulamadım ipin ucunu. Dikkatimi çeken yerlere değinmekte beis görmüyorum o zaman.
Beni en çok etkileyen noktalardan biri filmdeki Bünyamin karakterinin çocukluğundan beri yaşadığı abisiyle özdeşleşme, onun yerine geçme isteği, onu çok sevmesi aynı zamanda kıskanma duygularının hayatının her alanını ele geçirmesi. Rüyalarını bile… Hatta bir gün Bosna’da uyanır ve abisi Yusuf olmuştur, onun kimliğine bürünmüş, çok iyi bildiği İngilizceyi unutup insanlarla iletişim kuramaz olmuştur. Bir nevi kendini Yusuf olarak bulduğu bu sahne bana reenkarne durumları anımsattı. Bir bedenin içinde birden çok başka ruhun yaşaması metaforu ya da modern haliyle çoklu kişilik bozukluğu…
Filmin beni garip bir şekilde etkileyen sahnelerinden biri Zrinka’nın nam – ı diğer Züleyha’nın Batman’a yaptığı yolculuk. Aşkının peşinden gitmesi… Ama o vardığı an Bünyamin’in ölmesi. Burada bence yönetmen aşkın aslında hiç kavuşulmaması gereken bir olgu olduğunu, kavuşursan öleceğini biteceğini anlatmaya çalışmış. Mutlu aşk yoktur, mutluysa o aşk değildir….

Hikayenin başrol karakteri Zrinka babası Sırp, annesi Boşnak çelişkiler içinde yaşayan bir kadın. Hem mağdur hem zalim olarak görüyor kendini Bosna katliamından ötürü. Filmde özellikle Mostar Köprüsü’nün görselliği çok güzel kullanılmış. Toplu mezarlar, yıllar sonra bile ölenlerinin vücut bütünlüğünü birleştirmeden gömmek istemeyen insanlar. O dönemi hatırlamasanız ya da yaşamasanız bile filmde bolca yer verilen sahnelerle ne kadar acı ve insanlık dışı bir dram olduğunu birebir hissedebiliyorsunuz.
Bosna doğası açısından çok çok güzel ve şanslı bir ülke lakin insanların yüzündeki hüzün her birinin tek tek ülkeyi huzursuz bir yere dönüştürmüş sanki… Bu filmi izledikten sonra kesinlikle gidilip görülmesi gereken yerlerden. Toprağının, evlerinin, sokaklarının her birinden acı yükselen hüzünlü ve güzel ülke…
Faysal Sosyal’ın biraz İran sinemasından etkilendiğini düşünüyorum naçizane. Özellikle filmin ikinci yarısında Hasankeyf sahneleri İran filmlerinde olduğu gibi mistik sesler, tarihsel bir yolculuk yaptıran derin metaforlar içeren bu çağa ait olamayacak kadar doğal… İnsani yaşamla baş etme yolları…. Yapay ve ruhsuz dünyamızda sizi manen sarsacak bir film…. İyi seyirler diliyorum…