
Oturmuş kahvesini içiyor, kocaaa keki “Hımf hımf ne güzel olmuş!” diye diye midesine göndermekle meşguldü. Bu hapı aldığından beri sanki her gün ilkbahar… Sanki her gün güneşli pazartesi…
“İyi de seratonin böyle bir hapla akıveriyorsa damarlara, mutlu olmak için çabalamanın ne anlamı var şu sattığımın dünyasında?” diye düşünürken ikinci kekini istedi. Karşısında bıyıklı ama bildiğin Tarık Akan’ın 80’lerdeki devrimci bıyıklarından… Ekose ceketli, mavi boğazlı kazak giymiş adam… Bıyıklı, kahve içiyor. Sert bir şey belli. Ambiyansa dalmış. Yapay göle bakıyor. Bir elinde sigara…
Kadın, bıyıklıyı fark edince avını korkutmaktan çekinen bir aslan gibi sessizleşip tabağındaki keki öylece bırakır. Neme lazım çatal sesi ürkütmesin adamı!
Sessizce saçlarına çeki düzen verdi. Kahvesine odaklandı o da. Denedi adam gibi dalmayı. Ama galiba ilacın etkisinden odaklanamadı, kaydı gözleri. “Ne yapmalı da ilgisini çekmeli. Aslında ne yapmamalı da ilgisini çekmeli. Ne zor şu erkekleri tavlama sanatı. Keşke bunun da hapı olsa…” derken bıyıklı, aniden o şekilli erkek kafasını çevirdi ve göz göze geldiler. Prozac etkisinden gözü kaydı kadının şaşı gibi gözüktü. O iki saniyelik etkileme şansı, bu ilaç yüzünden elinden kaydı. Öyle düşündü ya da aslında adam ona bakmamıştı bile. Şansını bir daha deneyip gözlerini sabitlemeye çalıştı, bildiğin flörtüz, bakıyordu artık.
Kısa süre sonra yine göz göze geldiler. Bu kez sorun yok, adam da ona bakıyordu lakin flört gibi değil “merak eder gibi neden bana bakıyor?” der gibi. Olsun bu da bir adımdı seratonin bunu emrederdi, lehine, hep lehine…
Kadının suratına yerleşen muzip gülümseme yaklaşık 28 saniye sonra adamın yanına sarışın bir kadının gelmesiyle tuzla buz oldu. Seratonin salgısı yaklaşık 5 saniye durdu. Onlar sarılıp oturunca kafasını kaldırdığı yere döndü, kekine… Kek hala orada. Seratonin ılık ılık akmaya başladı içine. Son kırıntısına kadar yedi. “İyi oldu bu, iyi” dedi Prozac gülümsemesiyle.