GÖKTÜRK YAŞARTARİHYAZARLAR

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİ ÜZERİNE

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin günümüzde kabul edilmiş tanımı ile bir tespit yaparak konuya girmek istiyorum. “Kuvvetler ayrılığı sistemi; yasama, yürütme, yargı olarak tanımlanan kuvvetlerin değişik yollardan göreve gelen ve aralarında denge mekanizması bulunan farklı organlara verilmesidir.” Bu tanımın yanında başka bir tespit; “Kuvvetler ayrılığı, devlet iktidarının hukuki anlamdaki işlevlerinin aralarında işbirliği olan farklı organlar tarafından yerine getirilmesidir.” olarak tanımlanmıştır. Ek olarak son bir tanım elenirse, daha sade ve basit bir anlatım ile şöyle diyebiliriz: “Devletin, yasama, yürütme, yargı işlevinin birbirine karşı bağımsız organlar tarafından görülmesidir.”

Peki, kuvvetler ayrılığı ilkesi kim tarafından bulunmuş, biçimlendirilmiş ve sunulmuştur?

Kuvvetler ayrılığı ilk kez John Locke tarafından dile getirilmiştir. Lakin Locke’ un görüşünde yargı gücü ayrı ve bağımsız bir güç olarak yer almamıştır. Çok az detaya girecek olursak eğer şunları diyebiliriz: “Locke’ a göre, kanun yapan aynı zamanda bunu uygulayan ise kendisini yaptığı kanunların uygulanması dışında görebilir. Kanunu uygulayan aynı zamanda kanunu yapan ise o zaman toplumun kalan kısmından kendisini ayrı ve avantajlı bir konumda tanımlar. İnsan doğası, güce sahip olma ve onu bırakmama konusunda büyük zafiyet içindedir.” (Allison, 2007: 78, 79, Bradley ve Ewing, 2003:81) “Locke, yasama ve yürütme gücünden bahsetmiş; ancak yargıyı dikkate almamıştır. Federatif güç, bu ayrımda yargının yerine inceleme konusu olmuştur. Locke, yasama ve yürütme güçlerinden ayrı bir kavram olarak bahsetmekle birlikte aralarında bir dengenin olması gereğine vurgu yapmaz. Yasamanın üstünlüğünü savunur. Bu tespitine rağmen Locke anayasal monarşi yanında yer almakta; yürütmenin, yasama organı toplantıda olmadığı zamanlarda ortaya çıkan sorunları çözmek için yetki kullanabileceğini belirtmektedir.” (Ağaoğulları vd.,2005:208,210)

Yazdığı eserle kuvvetler ayrılığı ilkesine esas şeklini veren Montesquieu olmuştur. Böylelikle şunu rahatça söyleyebiliriz; Montesquieu, bu ilkeyi bir sisteme oturtan veya bir sistem olarak sunan ilk insandır.

Montesquieu özgürlüğe çok değer verir. Ancak ona göre özgürlük kadar değişik ve çok anlamlı bir sözcük yoktur. Özgürlük sadece yasaların izin verdiği şeyleri yapabilmektir. Bu da kimsenin diğerinden korkmadığı bir ortamda, yani ılımlı yönetimlerde gerçekleşebilir. Bu anlamda özgürlüklerin güvence altına alınabilmesi için, iktidarın kötüye kullanılmasını önlemek gerekir. Montesquieu bunun çözümünü iktidarı iktidarla durdurmak olarak görür ve buradan güçler ayrılığı kuramına geçer.

Günümüzde Montesquieu yanlış yorumlamalara ve anlamalara maruz kalmıştır. Bu yüzden şunu belirtmekte yarar olduğunu düşünüyorum: Montesquieu’nün savunduğu, hukuksal anlamda bir güçler ayrılığı değil, toplumsal ve siyasal anlamda güçler ayrılığıdır. O dönemde, yürütme gücünü elinde bulunduran kral, çeşitli ara kurumlarda konumunu korumaya çalışan soylular ve güçlenen burjuvazinin öncülük ettiği halk arasında çetin bir iktidar mücadelesi sürüp gitmekteydi. Montesquieu bu kuramıyla, bu toplumsal güçler arasında bir denge kurma çabasındadır. Güçler ayrılığı ilkesi, günümüze değin yasama, yürütme, yargı güçleri arasındaki dengenin nasıl sağlanacağına ilişkin tartışmaların kaynağı olmuştur.

Montesquieu hakkında birkaç kısa özellik vermeye devam edersek şunları diyebiliriz:

  • Yönetim biçimlerini sınıflandırması ve kuvvetler ayrılığı kuramıyla siyaset biliminin kurucusu sayılır.
  • Auguste Comte ve Durkheim tarafından sosyolojinin ilk habercileri arasında anılır.
  • Bazı tarihçiler Montesquieu’yü modern tarih biliminin öncülerinden biri olarak gösterir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi, uzun bir dönem teoride gelişimini tamamlamış ve yazılı ilk anayasa olan ABD anayasası ile uygulamaya konmuştur. Bu tarihten itibaren demokratik rejimlerin vazgeçilmezi konumuna gelmiştir.

Konumuza dönecek olursak, kuvvetler ayrılığı ilkesi günümüz demokratik rejimlerinde biraz dönüşüme uğradığını söyleyebiliriz. Neden dersek, çünkü siyasi partilerin sahneye çıkışı ile birlikte kuvvetler ayrılığı prensibinin uygulanması teoriden farklı olarak gelişmiş; yasama, yürütme, yargı erklerinin işlevleri uygulama ile değişmiştir. Bu bağlamda siyasi partilerin demokratik rejimlerde ortaya çıkmasının ve yürütme gücünü kullanmaya başlamasının kuvvetler ayrılığı ilkesinde ifadesini bulan yasama – yürütme gücünü kullanmaya başlamasının kuvvetler ayrılığı ilkesinde ifadesini bulan yasama – yürütme arasındaki dengeyi yürütme lehine çoğunlukla değiştirdiği görülecektir. Yargının kuvvetler dengesi sistemindeki konumu nispeten daha sağlam olmakla birlikte bu özelliğin özenle muhafazası, kuvvetler ayrılığı ilkesinin varlığı açısından sigorta işlevi görür.

Demokratik rejimlerde kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması iki şekilde olmaktadır:
1- Sert kuvvetler ayrılığı.
2- Parlamenter rejimdir.

*Sert kuvvetler ayrılığı sistemine Amerikan tipi başkanlık sistemini örnek olarak verebiliriz.
*Parlamenter rejim sistemine ise (yumuşak kuvvetler ayrılığı); İngiliz parlamenter sistemini örnek olarak gösterebiliriz.

Aslında şu an tam burada biraz düşünüp yazının en başından beri anlatılan her şey, bu çabalar daha ilk çağdan beri süregelen bir kümülatif bilgi yığınıdır. Çünkü Sokrates ve öğrencisi Platon (diğer adıyla Eflatun), “Devlet” adlı kitabında ideal devleti ve ideal yönetim biçimini araştırmış, bu çabayı Aristo devam ettirmiştir. Orta çağda Thomas D’Aquinas, İbni Haldun, Ciceron; modern çağda ise Niccola Machiavelli, Thomas Hobbes, Jean Bodin, John Locke, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Adam Smith gibi büyük filozoflar devletin nasıl olması gerektiği ile ilgili düşünceler ortaya koymuşlardır. Filozofların düşüncelerine dayalı olarak siyasi ve iktisadi doktrinlerde ideal devlet arayışına yönelmişlerdir. Devlet olarak sunulan kuvvetler ayrılığı ilkesi, uzun süreçte olgunlaşmıştır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin teori ve uygulanmasının yapıldığı zemin olarak sayılan “Devlet” kavramının da incelenmesi gerekir…

Peki, nedir devlet? Devlet, insanların istek ve çabaları ile ortaya çıkan tarihsel geçmişe sahip, siyasal ve hukuksal özelliği olan, bu alanda kural koyan, üstün güce sahip bir yapı. (Temziç,2003:111) Bir başka değişle devlet, hukuki ve siyasi açıdan örgütlü, tüzel kişiliğe ve egemenliğe sahip yerleşik bir insan topluluğu. (Gözübüyük, 2008:13)

Devlet gücü ve işlevselliği dâhili içinde bölünmesi, topluluk halinde yaşamanın getirdiği düzen ihtiyacı, bu sebep itibari ile de bunların bir düzenli ray sistemine oturması için konulması gereken kurallar, topluluğu dengeleme yahut sınıflandırma ihtiyacını doğurmuştur. Devlet yapısının, kurumunun oluşması ile ortaya çıkan sorunlar olmuştur. Bu sorunlardan en önemlisi, temel sorun sayabileceğimiz şey ise; yöneten ve yönetilen ilişkisidir. Bildiğiniz gibi yöneten ve yönetilen dediğimizde aralarında hak – ödev dengesinin kurulması lazımdır. Bunu dikkate alarak bu durumun kim ya da kimler tarafından yönetileceği süre gelen en büyük soru işaretidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi bu sorunu, süreci ortadan kalkması için düşünülmüş ya da çözümlemek istemiş bir uygulama tarzıdır.

Son olarak İrfan Çelik’in bu konu hakkında “Kuvvetler ayrılığı: Bir indirgeme ve dönüşüm” makalesinden bir alıntı ile bitirmek istiyorum…

“Siyasal düşüncenin kadim eserinde tartışılan kuvvetler ayrılığı teorisi bir indirgemeye uğramıştır. Teorinin ilk basamağında organlar ayrımı yapılmakta, sonra asıl sorun, yani bu organlarda karar alma süreçlerinde etkili olan toplumsal güçlerin dengesi tartışılmaktadır. Orijinal teori hukuki anlamda organların ayrımının ötesinde, siyasal özgürlüğün koşulu olarak gördüğü toplumsal güçlerin dengesini sağlamanın teorisidir.

Kuvvetler ayrılığı çağdaş düşüncede bir indirgemeye uğrarken aynı zamanda bir dönüşüme de uğramıştır. Çağdaş siyasal birimler içindeki farklılıkların varlığından kaynaklanan federal yapı bunun ifadesidir ve çağdaş literatürde federalizm bir denge mekanizmasıdır ama orijinal teorideki gibi sınıf temelli bir denge mekanizması değildir. Çoğulcu düşünce ise orijinal teorideki çıkarların dengelenmesi fikrinin federalizmde olduğu gibi anayasal kurumlaşmaya yansıması olarak değil de, denge fikrinin düşük düzeyde bir yansıması olarak görülebilir.”

KAYNAKÇA:

• Kuvvetler ayrılığı: Bir indirgeme ve dönüşüm. İrfan ÇELİK. Liberal düşünce, Yıl: 16, Sayı: 64, Güz: 2011. Sayfa: 135- 159.

• Kuvvetler ayrılığı ilkesinin dönüşümü ve günümüz demokratik rejimlerindeki anlamı. Mehmet Emin AKGÜL.

• C. O. Tütengil, Montesquieu’nün siyasi ve iktisadi fikirleri, 1956.

Göktürk Yaşar

Şair ve yazar. Çeşitli mecralarda yazıları yayımlandı. Şimdilik iki kitabı var. İçmeyi ve sıçmayı sever.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu