
Dünyanın en güzel kadını, Zeus ve Leda’nın kızları olan Helen’i, Paris’in Menelaos’un elinden çalması üzerine, eşini geri almak için Menelaos, kardeşi Agamemnon’u, İthaka kralı Odysseus’u, en büyük savaşçı Akhilleus’u ve diğer kralları yanına alarak Truva’ya savaşmaya gider. 9 yılı geçkindir Truva’da olan Yunan ordusu Truva’nın sağlam duvarlarını geçememektedir. Sonunda Odeysseus’un aklına Truva Atı’nı yapmak gelir. Fikir Odeysseus’un olsa da onu yapan zanaatkâr Epeios’ tur. Fikir kendinden çıktı diye iki çivi çakmamıştır yani Odeysseus. Hile şudur: Yunan ordusu pes etmiş ve gemilerle kendi topraklarına yol almaktalardır. Savaş ganimeti olarak Truva Atı’nı Truvalılara bırakmışlardır. Kehanete göre eğer at sonraki gelişlerinde kaleden içeri sokulmuş olursa Truva asla yıkılamayacaktır, ancak Yunan ordusu geri döndüğünde at bıraktıkları yerde olursa Truva’yla bir kez daha savaşacaklardır. Bu kehanete inanan Truvalılar kale duvarlarını yıkarak atı içeri alırlar ve Truva’nın düşüşü başlar.
Savaş kazanılır kazanılmaz Odeysseus hiç beklemeden eşinin ve oğlunun yanına dönmek için gemisine atlar. Buradan sonra Odeysseus’un asıl macerası başlar. Gemisi fırtınaya yakalanır, unutuluş ülkesinde mürettebatının çoğunu neredeyse kaybeder, oradan kurtulsalar da ilk faciayı bir dev olan Tepegöz ile yaşarlar. Sisin ortasında bir koya gemisini bağlayan Odeysseus ve arkadaşları erzak bulabilmek için bir tepeye tırmanırlar. Bir mağarada peynir, acı şarap ve hayvanlar bulurlar. Arkadaşları Odeysseus’a gidelim alacağımı alıp deseler de Odeysseus burada kimin yaşadığını görmek istemektedir. Zaten ne geliyorsa başına merakından geliyor ya. Neyse. Günün sonunda mağarasına dönen Tepegöz, Odeysseus’un arkadaşlarının bir kısmını alır, avucunda sıkarak beyinlerimi çıkarır ve yer. Mağaranın çıkışına koyduğu büyük bir kaya yüzünden Tepegöz mağaradan çıktığında da kaçamamaktadır bizimkiler. Ama kurnaz Odeysseus’un aklına yine bir fikir gelir. Tepegöz mağaradayken onu güzel sözlerle över, sohbet eder. Yanlarında olan güzel şaraptan verir. Tepegöz Odeysseus’a adını söyler, Polyphemos. Odeysseus da ona adını söyler, “Outis” der. Bu hiç kimse anlamına gelmektedir. Bir kelime oyunu yapar bizim kurnaz. Dev Odeysseus’a onu en son yiyeceğini, çünkü sohbetini sevdiğini söyler. Şaraptan iyice uyuşup yattığında dev, tek gözünü çıkarır Odeysseus ve arkadaşları. Odeysseus biliyor ki, bu devi kör etseler de, bağırıp yardım çağırabilir ve diğer devler onları yiyebilir. Bu yüzden adının hiç kimse olduğunu söylemiştir deve. Diğer devler gözünün çıkarılmasının acısıyla bağıran devin sesini duyup gelirler. Kayanın ardından bağırırlar kim saldırdı sana diye. Dev hiç kimse der. Hiç kimse saldırmaktadır kendisine, yani Outis. Hiç kimse yanıtını alan diğer devler, sarhoş olup bağırdığını düşünüp geri mağaralarına dönerler. O arada bizim akıllılar koyunların altına kendilerini bağlarlar. Tepegöz sağa gider elleriyle arar onları yok, sola gider yok. Kayayı açıp çıkarlarken onları yakalamayı akıl eder. Ama çıkanlar sadece koyunlardır. Hala içeride olduklarını varsayarak kayayı tekrar kapatır. Bizim Odeysseus çenesini tutamaz, kayanın arkasından Tepegöz’e seni yenen kişiyi biri sorarsa Odeysseus dersin der. Ulan puşt, bir çeneni kapalı tut diyor insan ister istemez sayın okur, affedersin. O tepegöz Poseidon’un oğlu. Zaten Yunan mitlerinde kim kiminle belli değil, kime taş atsan bir tanrının oğluna, kızına, kuzenine ne bileyim en olmadı eski sevdiğine denk gelirsin. Hazır kelime oyununu yapmışsın bırak öyle. Yok, ama illa diyecek adını. Neyse Tepegöz Poseidon’a ulaştırır bu haberi. Sonrasında zaten Poseidon’un laneti hep üzerlerinde olur. Dönüş yolunda karanlıkla, korkuyla savaşmak zorunda kalırlar. Odeysseus’u hep koruyan tanrıça Athena bile Poseidon’un lanetlerine karşı Odeysseus’a yardım etmemiştir. Hayır, zaten Athena Odeysseus’u neden sevmiş, neden hep yardım etmiş orasını da bilmem ya. Kirke’nin yanına giderler, Odeysseus büyücü Kirke ile aşk yaşar, bir süre sonra yeniden yola çıkarlar. Ama Odeysseus’a ne kadar kızsam da dönüş yolculuğundaki Kimmerler Ülkesinde yaşanan, aslında Odeysseus’un kurnazlıkları, merakı, önüne geçemediği duyguları, yaşama isteği onun kahraman olma sebepleri arasında olduğunu anlatır. Kimmerler Ülkesi’nde bir kuyu vardır. Ölüleri, artık var olmayanların ruhları ile konuşabilmeni, soru sormanı sağlayan bir kuyudur. Gerekli ritüelleri yaptığında sormak istediğini artık var olmayanlara sorabilirsin. Odeysseus, bir kâhine dönüş yolunda başarılı olabilecekler mi, eve dönebilecekler mi diye sormak için bu kuyuya gider. Ama Odeysseus yine durmaz, ritüeli tekrarlayarak başka hayaletlerle de konuşmak ister. O da haklı tabi bir insan hayatında kaç kere hayaletlere soru sorma fırsatı yakalar. Ama soru sorduğu hayaletler arasında, ölümünün her zaman kahramanca olmasını dileyen Akhilleus da vardır. Truva’da ölen kahramanlar kahramanı Akhilleus Odeysseus’a der ki, gençken insan ün dolu bir ölümü ister. Ama yer altı dünyasını görünce, aklı başına gelir. Kahramanca ölmektense, yoksul bir köylü olup uzun yaşamayı yeğlemektedir. Bu da bize Odeysseus’un hayatta kalmak için yaptığı tüm kurnazlıkların, söylediği tüm yalanların, hırsının kahramanca ölmekten iyi olduğunu gösterir. Daha Sirenlerle olan macerası, Kalypso derdi, memleketi İthaka’ya döndüğünde eşine talip olan onlarca adamla uğraşması derken toplamda yirmi yıllık bir Truva’ya gidiş ve dönüşü olmuştur Odeysseus’un.
Yolculuğu boyunca inanılmaz hatalar yapmıştır arkadaşlarının ölümüne sebep olan. En çetrefilli durumların içinden, yalan söyleyerek, masallar anlatarak, tanrılardan destek alarak yine o arkadaşlarını kurtarmıştır. İnsanın bilme arzusunu, hayatta kalma yetisini tam olarak yansıtır Odeysseus. Ben ise hiç sevmem sayın okur kendilerini. Yani sürekli bir bilmişlik, sürekli bir başını derde sokmalar, sürekli bir bencillik. Bir de adına kitap yazmış Homeros. Gıcığım herife ya. Şimdi on soruda hangi Yunan miti karakterisin testi yapmak istemem ama insan okuduğu herhangi bir eserde, birini kendisine benzetebilir. Bu olağandır da, en gıcık olduğum Yunan miti kahramanına huyu huyuna benzemek nedir ya? Okudukça kendimi görüyorum, gördükçe yükseliyorum adama. Bir Paris’e benzemek, bir Akhillius’a benzemek, Prometheus, Perseus, Herakles varken. Hatta Kronos bile daha iyidir ya.
Sonumuz Oidipus olmasın da. Hoşçakalın.
Onca laf anlattık, bunları nereden öğrendik: Lucilla Burn – Yunan Mitleri, Jean – Pierre Vernant – Torunuma Yunan Mitleri, Azra Erhat – Mitoloji Sözlüğü, Homeros – İlyada ve Odysseia.