
Benim seni sevmemin bir anlamı olmalıydı. Bülent Ortaçgil şarkıları yeterli değil ki bunun için. Daha yüce, daha büyük bir sebep olmalı. Yitik bir savaşçı olmanın aşkla ne alakası vardı kuzum. Sabahtan geceye, geceden sabaha kah gözlerim açık kah kapalı içimde yaşarken sen, nereye gidebilirim en uzak? En fazla bir değirmen ötene… Orada bile var olacağımdan şüpheliyim. Mesafeler aldatmamalı aşkı. Belki de en çok korktuklarımız yanı başımızda duranlar. Hep varsaydıklarımız… Hiç gitmez dediklerimiz… Aklımıza bile getirmediklerimiz…
Kaybettiklerim…. Zaten hayat nasıl bir şeyse hep kaybetmek üzerine kurulu bir oyun gibi. Az ve çok kaybedenler… Kazanan yok hiç aşk dilemmasında. Zaten eğer mutluysan aşk değildir ki o başka bir şeydir… Ah çocuğum, hep değirmenler çıkar karşımıza aşkım için savaşırken… Ben Don Kişot’um sen Cervantes.. Ne kadar yanlış yazmışsın rolümü. Hep ulaşılmazla mücadele eden bir savaşçı. Ne gerek vardı. Alsaydın kılıcımı elimden. Kalkanımı… Nefret ve öfkemi… Yerine eller verseydin yumuşacık tutulası öpülesi eller. Şu dünyanın genel geçerliğinde çok gördün bana romantik bir hikayeyi…Çok gördün bir ırmaktan nehre, oradan denize dönüşmeyi. Çok gördün Cervantes, aşım tutkum olan adama kavuşmayı. Dövüşmek yerine sevmek üzerine kurulmalıydı dünyanın hikayeleri. İnsanlık suçu bu. Ve kimse yargılanmadı bunca zaman…