SİNEMAYAZARLARZEYNEP MUTLUAY

KRALİÇE LEAR: “SHAKESPEARE, YÖRÜK KADINLARIN RUHUNDA”

Pelin Esmer… Sinemanın son dönem parlayan yıldızlarından… 11’e 10 Kala, İşe Yarar Bir Şey ve tabi efsanevi Gözetleme Kulesi… Son olarak Mersin’in Arslanköy köyünde yaşayan 5 kadının tiyatroyla ilişkilerini irdeleyen çoğu gerçek, azı kurmaca ama pek çok yönden yaratıcı bir yapım…

İzlerken bazen gözlerim doldu, bazen kahkahalar attım, bazen umut duydum sıcacık. O yörenin insanı olmamdan kaynaklı bir küçük etki de vardır muhakkak. Film bir yol hikayesi… Arslanköylü beş kadın tiyatro oynamaya karar verirler. Bir ayda 30 köyde oyunlarını sergilemek için çeşitli mercilerden ve tiyatroculardan destek alırlar. Mersin Devlet Tiyatrosu’ndan oyuncuların da aralarında bulunduğu bu küçük emekçi sanat grubu kendi servis araçlarının olduğu organize bir şekilde Mersin’in dağ köylerinde Kral Lear’ın otantik bir yorumunu sergilerler ellerinden geldiğince.

Tiratlar, sesler, şarkılar Shakespeare’in yörükleştirilmiş hali oluverir birden. Ama kırk yılın başı köylerinde böyle bir etkinlik gören Boğuntu köylüleri çoktan kabullenmiştir Shakespeare’in bu halini.. Pelin Esmer, elinde kamerası bu yol filmine gözlemci gibi katılıyor görünse de öyle ince detaylar yakalamış ki beni benden aldı. Kadınların bir köyden başka bir köye giderken yaptıkları yarı felsefi yarı gündelik, hayatla ilgili ölümle, kaderle, yaşlılıkla ilgili düşünceleri… Tamamen doğaçlama bir ortamda tamamen orijinal saf düşünce akımına şahit oluyoruz.

Süreç boyunca geçirdikleri içsel, psikolojik ve iletişimsel beceriler, hüzünler…. Çok zor hayatlar yaşamış, hep toprakla uğraşmış, fiziksel güç harcamış, ona rağmen “çok”a karşı az elde etmişlerden… Hayat gailesi dedikleri bu kadınlara biraz hor davranmış. Hepsinin hayalleri, istekleri beklentileri var. Biri bir ev istiyor, en büyük hayali Virginia’nın Yörük versiyonu olabilir mi acaba? Biri çok yaşlanmadan ölmek… Kendi deyimiyle ele ayağa düşmeden.. Biri ise sadece kocasının hastalığından kurtulup iyileşmesini… Bu küçük hayaller onların tiyatro ilişkisiyle yakından ilgili.

Sanatın heyecan veren, değiştiren yüzü onların da hayatında büyük bir değer yaratmış. Sürekli bahsettikleri özgüvenleri yeni bir dağ köyüne geldiklerinde sessiz, sakin, çekingen oturan köylü kadınlara güç veriyor. “Biz de sizin gibiyiz. İnek sağıyor, tarlaya gidiyor, yemek yapıyor, tavuk besliyoruz. Ama çıkıp okul bahçesinde Kral Lear’ı da oynuyoruz. Siz de yapabilirsiniz.” O akşamdan sonra o köydeki her kadının aklında kazınan cümleler oluyor onların cümleleri. 

Hiç çekinmeden muhtarla köyün erkekleriyle konuşuyor, üstüne üstlük oyunlarıyla erkek kıyafetleri giyip sahneye çıkmalarıyla amatörde olsalar bütün köye bir akşam da olsa neşe pompalıyorlar. Yaptıklarının o kadar bilincindeler ki… Birebir aynı yaşadıkları hayattan, çilek tarlalarından, muz bahçelerinden, keçi sağmaktan, şalvar giymekten sıyrılıp gelen sanata sığınan sanatla özgürleşen devleşen değişen ve dönüşen kadınlar…

Filmin ilk sahnesi benim doğduğum yer olan Anamur’da Anemurium antik kentinde antik tiyatroda çekilmiş. Fenikeliler, Lidyalılar, Romalılar orada o sahnede balıktan döndükten sonra karısını çocuğunu alıp nasıl geliyorsa diğer köylülerin oyununu izlemeye, Zeynep ve Hatice’de aynı işte… Arada 2000 yıl olması neyi değiştirir? Sanat, gerçek insanlara dokundukça daha çok ses çıkarır bence. Sanatın toplumdan ayrı, üstten bakan, bir ses olması ne büyük bir kayıp… Pelin Esmer benim doğduğum toprakların güzel, güçlü kadınlarının kendilerini donatmasını öyle güzel geçirmiş ki izleyiciye. Sanat hep olacak; köyde, kentte bazen bir muz ağacının yeni doğan meyvesinde…. Sonsuza dek…

Zeynep Mutluay

Dünya şarkılara sığacak kadar küçük, anlam aranmayacak kadar kısa belki de…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu