
İlk kez 1939 yılında yazmaya başladığı ve 1942 senesinde yayımlanan “Ben, Robot” isimli robot hikayeleriyle Asimov, neden bilim kurgunun üç babasından birisi olduğunu bu kaliteli eseriyle kanıtlıyor. O zamanlar robotlarla ilgili hikayeler yok muymuş peki? Elbette varmış ama neredeyse hepsi distopik ve insanı korkutan türden şeylermiş. İşte bizim Rus Asıllı Amerikan yazarımız Isaac Asimov daha yapıcı, daha olumlu ve daha ütopik dünyalar düşlemiş ve yeterince gelişmiş bir teknolojinin adeta büyüden farksız olduğunu bize kanıtlamış.
Kitap 9 farklı kısa hikayeden oluşuyor ama öyle 9 hikaye ki sanki hepsi yapbozun bir parçası gibi birbirini tamamlıyor. Bütün öyküler, o kadar kaliteli ki “Ben ne okuyorum yahu?” diyorsunuz resmen. Eser, kendini diğer robotların peygamberi olarak gören robotlar veya beyin okuyan robotlar gibi farklı enfes robot hikayeleri barındırıyor.
Asimov, bir Biyokimya Uzmanı, bu yüzden çok fazla teknolojik bilgisi yok ama yazdığı yazıları, o zamanlar yakın arkadaşı olan Carl Sagan’a gönderip fiziksel açıdan doğru mu değil mi diye kontrol ettiriyormuş. 1930’lu yılları tekrardan düşünürsek o zamanlarda kadınların özgürlüğünün ne kadar kısıtlandığını ve ne kadar geri plana atıldıklarını hatırlamamız gerekiyor. İşte Asimov’un kitabında yaptığı bir başka büyük iş de bu evrenin merkezinde bir Robopsikolog olan Susan Calvin adlı kadın karakterin olması. Dikkat ettiyseniz sayın Susan’ın mesleğine robopsikolog deniyor yani robotlar için tasarlanmış ayrı bir psikiyatri bölümü mevcut. Onların da düşünebilen ve hissedebilen birer canlı olduklarını ve duyguları olabileceğini hayal etmiş üstadımız. Mental sağlık, insanlarda olduğu gibi robotlarda da en ön planda bulunan bir durum.
“Ben, Robot”, öyle bir eser ki her hikayesinde size farklı şeyleri sorgulatıyor ve sizin çok fena ufkunuzu açıyor. Mesela Elon Musk, küçükken en çok etkilendiği yazarın Asimov olduğunu ve Mars’a gitme hayalinin o zamanlarda başladığını söylemişti. Onun haricinde günümüzde çok önemli hayran kitlelerine ulaşan Star Trek, Matrix gibi bir çok başyapıtın çok net ilham kaynağı olmuş ve hatta Türk Börü dizisinde bile ismi geçmiş bir yazardan ve kitaptan bahsediyoruz.

Bu kitapla aynı isimde Will Smith’in oynadığı bir film bile var ama ondan çok da bahsetmeye gerek duymuyorum; çünkü eserle pek alakası yok ve bence çerezlik bir yapım olmuş.
Robotların tek sıkıntılı yanı gülerken metalik diyaframlarından ötürü çıkan o garip ses. İnsanlar normalde gülerken aksama yaşayarak güler halbuki bu robotlar direkt olarak hahaha diye gülüyor ve insan olmadıklarını, asla da olamayacaklarını oradan anlayabiliyorsunuz. Tabiki hepimizin de bildiği gibi Boston Dynamics adlı firma bu sıralarda köpek şeklinde her arazide gidebilen robotlar tasarladı ve çok dost canlısı görünüyorlar. Sonuç olarak insanlığın robotlarla birlikte yaşam sürmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Terminatör filmindeki gibi düşman mı yoksa Ben,Robot kitabındaki gibi dost mu olacağı tamamen belirsiz. Ben bu kitabı okurken çok keyif aldım ve çok kaliteli bir yapıt okuduğumu her sayfasında hissettim. Herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazıyı beğendiyseniz paylaşarak daha fazla kişinin yararlanmasını sağlayabilirsiniz. 🙂
2 Yorum