
Çay, tütün, kitap ve alkol… Her şey bunlardan ibaretti. Ne bir eksik ne bir fazla… Bunları elde etmek için gereken parayı kazanmak yetiyordu ertesi günün gelmesi için. Boktan bir düzenin içinde boğulup bileklerini kesmemenin tek nedeni bunlardı. Her gün başarılı olmak için çaba harcayan hamamböceklerinden iğreniyordum.
Hiçbir şey olmak istemedim. Herkes bir şeylerin peşinde koşarken ben durup hiçbir şey yapmamayı seçtim. Ya da benim seçimim değildi bu. Böyle doğmuştum. Mümkün değil mi? Benim gibi bir insan var mı diye de hep merak ettim. Varsa bile içine edilmiş sistemin içinde bir şey olmaya mecbur kalıyorlardı. Yıldızın birinde olduğumu hayal ederdim sık sık. Çay, tütün, kitap ve alkolün olduğu bir yıldızdayım. Başkan yok, meclis yok, polis yok, okul yok, iş yok, para yok… Yıldızımda tek başınayım ve paketimin beni en azından iki günde bir idare etmesi gerekmiyor. Dilediğim kadar sigara içiyorum. Oksijen yerine sigara dumanı giriyor ciğerlerime, yemek yerine alkol, okul yerine kitap ve su yerine çay. Ama şartları sen doğmadan önce belirlenmiş bu bokun içinde yapabileceğin bir şey yoktu. Sinemayı bile bırakmıştım. Ya da o beni bıraktı emin değilim. Eskiden iyiydim bu konuda. Festivalleri takip eder, iyi iş çıkaran yönetmenleri izlerdim. Her yönetmeni tek tek izlerdim. Filmlerini kronolojik sıraya koyar ve o sırayı asla bozmadan izler, üzerlerine denemeler yazardım. Şimdi bu bile zahmetli geliyor. Çay, tütün, kitap ve alkol… Bu dördü için yaşayan birini bir kadın ne yapsın ki? Kadınları çok düşünmüyordum artık. Seks güzeldi ama hep benimle olmak istemiyorlardı. Onlar başarı istiyordu bir erkeğe uzun süre bakabilmek için, para istiyorlardı, benim sahip olduklarım onlara yetmiyordu. Kaptan olmalıydı bir erkek ya da doktor. İyi bir maaş gerekiyordu âşık olmak için kadınlara. Çirkin biriydim zaten, bir geceden daha uzun süre yüzümü görmek istemezlerdi. Çevreme bakıp bu insanlar bu sıçtığımın hayatında ne buluyor diye tekrar tekrar sorardım kendime. Bir cevap bulamadım. Belki onlar benim bulamadığım o cevabı buldukları için hala çabalıyorlardı tüm o benim katlanamadığım saçmalıklar için.
Anımsadığım güzel şeyler de var ancak. Yedinci sınıftaydım. Bir düş gibi bir şey. Okulda sınıflar arası düzenlenen futbol turnuvasındaydım. Aslında futbolda çok yetenekli değildim ancak benim sınıfım başarılı öğrenciler sınıfıydı ve sadece yedi erkektik. Maçlar zaten yedişer kişilik yapıldığından kadroda olmamam mümkün değildi. Bir maç dahi olsa sahaya çıkacaktım. Tribünde ise 7/C diye bağıran kızlar olacaktı. Bilen bilir, o atmosferle hiçbir dünya kupasında karşılaşılamaz. Her kız bulunduğu sınıfı destekleyen tezahüratlar yapacaktı ve bizim sınıfımız seyirci anlamında sayıca üstündü. Üstelik okulun en güzel kızları bizim sınıfımızdaydı. İlk maçımızda bir üst sınıf ile oynadık maçı. Beden olarak bizden daha gelişmiş bir rakip vardı karşımızda ama biz daha yetenekliydik. Penaltılarla maçı kazandık, penaltı kaçırdım. İkinci maç ise altıncı sınıflarla… Ancak altıncı sınıfların avantajı daha çok küçük oldukları için üç altıncı sınıfın karma bir sınıf oluşturma haklarının olmasıydı. Otuz kadar altıncı sınıf öğrencisinden en yetenekli yedi tanesi karşımızdaydı. O zamana kadar evde kapıları kale yapardım, kendim de Hagi olurdum. Hagi’nin o zamanlar attığı tüm golleri ben de atardım yumuşak bir top ile kapılardan oluşan kalelere. Rapid Wien’e attığı golü canlandırırdım evin içinde. Topa vuracakmış gibi yapar, sağıma doğru topu ittirirdim. Beni savunabileceğini zanneden zavallı defans oyuncusu topa müdahale etmeye çalışırken yere düşerdi. Sonra kaleciyle karşı karşıyaydım. Açımı daraltmak için hızla kalesini terk eden kaleciyi gafil avlar, temiz bir sağ ayak ile topun dibine girer, aşırtma bir vuruş ile perdeyi kapardım. Şimdi o yetenekli piçlere karşı iyi oynamam gerekiyordu. Maç başladı ve biz daha bir atak bile yapamadan iki golü kalemizde görmüştük. Takıp kaptanımız okulun en yetenekli futbolcusuydu. Sadece ikimizin ileride olacağını geri kalanının savunmada kalacağını söyledi. Farkın açılmasını önleyecektik böylece ve havaya girmiş halde kalemize yüklenen altıncı sınıfları gafil avlayacaktık. Kaptan topu orta saha civarında ayağına aldı. İki kişiyi çalımladı ancak önü tıkanmıştı. Sırtını rakibine yasladı. Döndü ve bana pas attı. “Bunu at artık” dedi. Ağzından bunlar çıkmıştı. Kaptanı hayal kırıklığına uğratamazdım. Ayak içi tam köşeye vurdum ve gol. Sınıfın en güzel kızları ismimi haykırıyordu. Sonra kaptan attı bir gol, oldu 2-2. Maç boyunca karşılıklı goller devam etti. Gol atan taraf kısa süre sonra gol yediği için sinirler gerilmişti. Ceza sahası içinde tam kaleye şut çekecekken bir çocuk ayağıma dolandı, omzumla ittirip vuruşumu yaptım. Top ağlara gitmişti ama hakem faul yaptığımı düşünüyordu. Bu işe çok kızmıştım. Sonra bir köşe vuruşu yakaladık. 6-5 gerideydik. Kaptan köşe vuruşunu kullanacaktı ancak bizim takımdan kimse rakip ceza sahasına yönelmemişti. İçeride sadece ben vardım ve benden bir yaş küçük çocukların defans oyuncularından daha kısaydım. Kaptan bu duruma kızıp topa rast gele vurdu. Önümdeki kilolu çocuğa top gelecek ve ileri doğru vuracaktı. Ancak ben topa doğru yöneldim, rakip defans oyuncusunun önüne geçtim ve kafamla topu tam köşeye yolladım. Sınıfın en güzel kızları yine ismimi haykırıyorlardı. Kaptan boynuma sarılmıştı ve ben hakeme bağırıyordum “buna da gol değil desene” diye. Sevincimiz bittikten sonra hakem beni yanına çağırdı. Sarı kartını çıkardı. O an kendimi tanrı ile konuşmuş gibi hissettim. Bir sorun çıkmayacaktı. Zirvedeydim. Ancak maçı 8-7 kaybettik ve o piçler okul turnuvasını kazandı. Sonraki yıllar altıncı sınıfların karma takım çıkarma hakları ellerinden alınmıştı. Çünkü oyuncu havuzları geniş olduğu için bu hak onlara fazlasıyla avantaj sağlıyordu.
Çok geçmeden anlamıştım. Bu bokun içinde bazı kararlar alıyordu hayatın boyunca elektrik faturası ödemek için gittiğin veznenin sırasında bile karşılaşmayacağın insanlar. Ve o kararlar senin şampiyonluğunu engelliyordu, sigara paranı engelliyordu, asgarinin ne olduğunu belirliyordu, senin neye layık olduğuna karar veriyorlardı. Kontrol altındaydın. Her hareketin izleniyordu. Katlanamazdım, çay, sigara, kitap ve alkol olmasa buna katlanamazdım. Hayatı çözdüğüm o yedinci sınıfta yaşama bir son verirdim eğer tüm bu boku katlanılır kılan bir şeyler bulamasaydım.
Bu yazıyı beğendiyseniz paylaşarak daha fazla kişinin yararlanmasını sağlayabilirsiniz. 🙂
Bir Yorum