
Sanat ve Maske
Maskeyi kim neden takar? Gizlenmek için mi? Stil uğruna mı? Persona maskenin hangi çeperinde yer alıyor? Corona hayatımıza girmeden önce maskeyi bu kadar önemsiyor muyduk? Görünmek yahut gizlenmek arasındaki o uçuk çizgiyi netleştiren dil yaşıyor muydu?
Sanat maskenin hangi yüzünü evi olarak kabul etmiş. Maskeyi bir tehdit olarak mı algılamalıyız yoksa bir savunma biçimi midir?
Maske sizin için ne anlam ifade ediyor? Bu iş’te bir sahtelik var mı?
Edebiyatçının merkezi alanlarda gizlenmek için kullandığı maske neden gündem olmuyor?
Sanat ve maske ilişkisi açılmamış bir kuyu. Oraya girmeye niyetliyiz.
Şimdilik maskeler düştü. Dilin ardındaki maskeye bakacağız.
-MASKELİ MASKESİZLER
Maskeyi korkaklar ve alçaklar takar.
Korkaklar çünkü gerçeklerini alelen ortaya saçamazlar. Bir kılıf uydurup onu, cafcaflı hediye paketi yapıp orta yere bırakırlar.
Alçaklar aynı zamanda sinsidirler. Dost gibi görünüp fark ettirmeden elinize bombayı bırakır ve bir köşeden izlerler. Siz elinizdekinin bomba olduğunu bilmezsiniz. Bu durumda tek şansınız sizin kendi içinizde gizlediğiniz maskeyi devreye sokmaktır. “Sadece kendine güven” maskesidir bu. Eğer bu maskeyi sürekli kullanmazsanız o bomba elinizde patlayacaktır. Ancak maskenizi her an kullanırsanız o bombanın pimine kesinlikle dokunmayacaksınız.
Corona ile herkesin maske takması bu durumu değiştirmez. Öncesinde ne ise sonrasında da o.
Sanatta maskenin yeri yoktur. Çünkü eserlerinizi olduğu gibi sergilersiniz. Sergilediğiniz eserleri maske ile örtme söz konusu olamaz. Ancak o eserde vermek istediğiniz mesajları gizleyebilirsiniz. Biri çıkıp “kral çıplak” diyene kadar… Sanatta maske olmaz ama sanatçıda olur. Bu durumda yukarıda yazdığım iki koşul geçerlidir. (Korkak veya alçak)
Maske korkaklar için savunma, alçaklar için tehdit aracıdır.
Edebiyatın ve sanatın diğer alanlarında da maske ritüelini uygular. Bundan kaynaklı maske onlar için gündemde olmaz. Biri onların maskesini indirene dek.
Aydın Zeyfeoğlu
-Sanat Ve Maske
Maske önceleri bir tehdit unsuru gibi algılandı. Hatta toplum tarafından fetişleştirildi. Sistemler her zaman ‘şey’leri öne çıkarmayı severler. Bu bir pazarlama taktiğidir. Kapitalizm’de her an kendimizinde bir “şey” olarak algılanabileceğimizi, sürekli bir tekrarın içinde, bizim de o tekrarın araçlarından birisi olabileceğimizi unutmamız gerekiyor. Maske bence bu şeyleymiş alanın öne çıkan nesnesidir. Fakat maskenin mazisine baktığımızda buradaki anlam çok farklı. Bana bir yandan personayı da çağrıştırıyor. Çıldıran bir yüzün, dilin kendisini dilsizliğe bıraktığı mutlak an. Sanat ters dönüşlere içkindir. Maskenin tersten okumasını yaptığımızda burada bir mücadale alanı görürüz. Direniş imgesi aklımıza gelir. Sanatın direniş olarak simgeleşmiş kutlu imgesi. Ancak her ters imgenin doğru algılandığı söylenemez. Hele ki dilsizliğin uğrağında yüzünü ve dilini saklamak isteyenlerin eşsiz metaforu maskedir. Gerçek olanı hiçbir zaman öne sürmezler. Hep paravan imgeler üzerinden konuşurlar. Birleşik bir maskenin arkasında çoğul kaçışları tercih ederler. Oysa sanat tam da bu noktayı sabote etmek zorundadır. Kim bize neden bu maskeyi meşru gördü? Kim neden açık bir yüz yerine maskeyi tercih etti? Sistemlerin maskesi sanatın içini kaplıyor. Mistik ve gizlenmiş olan kutsanıyor. O zaman bugünün haykırması gereken maskenin çalınmasıdır. Malum; nesneler, araçlar ve dil kimin elindeyse onun dünyasını yansıtır. Belki de bu kadar kaypaklığın arasında gerçek maskeler görmememizin nedeni de budur.
Dolunay Aker
-Sanat ve Maske
Maskenin amacı kitlelerden saklanmak ya da kendini saklamak mıdır? Yoksa Bir ifadenin görüngüsünü zamanda dondurup ölümsüzleştirmek için mi yapılmıştır? Ya da bir ritüel olarak insanın alt benliğinden üst benliğine ve Tanrısallığa sunduğu bir mitsel tapınma aracı mıdır? Bunların hepsi ve daha fazlası düşünülebilir ve geçerli olabilir elbette. Tiyatroda,sinemada, dansda, karnaval ve festival geleneklerinde, ilkel kabilelerdeki ritüellerde maskenin kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Maskenin görünür olduğu bu dışavurumların yanı sıra, insan ruhunun sosyo-psikolojik dışavurumunda psiko dinamik açıdan kişiliğin parçası haline gelen- id, ego ve süper ego arasında- kişilik yapısı içinde karmaşıklaşan ama toplumsal süreçlerle ve zamanla kendini var etme becerisini de gösteren görünmez maskeler de vardır. Bu görünmez maskeler görünürleri gibi bazı amaçlara ulaşmak için bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu araç çoğu zaman olumsuzdur; kandırma ve aldatmaya yöneliktir. Bunlara aklın maskeleri de denebilir. Aklın maskeleri kurnazlık,çıkar, emek sömürüsü, reklam, beyin yıkama vb. gibi etmenler üzerine kuruludur ve sistemin çıkarlarıyla örtüşür ve sistem de bunu destekler. Sanatta ve edebiyatta da bu görünmez maskeleri toplumda bir yerlere gelmek için kullanan sanatçılar, yazarlar vardır. Bu maskeleri kendine araç olarak kullanan kişi özüne, vicdan hürriyetine, öz benliğine, adalet duygusuna, özgürlüğüne de ihanet eder ve dürüstlükten uzaklaşır. Bir anlamda Alter Ego ile benliğin özden uzaklaşması arasına giren maskenin dili konuşur. Alter Ego’nun yarattığı bu eksen kaymasının son yıllarda kavramsal olarak ifade edildiği “Post-truth” sözcüğünü de bu bağlamda düşünce ile gerçeklik arasına konmuş bir maske olarak görebiliriz. Bu maskeler dijital bir devre gibi bir ara-kesit oluştururlar ve sanal bir gerçekliğe açılarak yapay bir alanı imlerler. Bu ara-kesitlerde popüler kültür ve söylemlerin, moda(trend) teknolojilerin içinde dönen , sosyal medya dünyasında şekillenen, bu sanat ve edebiyatın da aslında bir arakesit olarak insan ruhu ile teknoloji arasında kullanılan bir maske olduğunu söyleyebiliriz.
Erkut Tokman
-Maske mi?
Ergenlik dönemim benim biraz ağır geçti bayağı. Sakalın psikolojiye verdiği katkıyı çok iyi bildiğimden sakalım henüz çıkmadığı için maskeyle dolanırdım ortalıkta. Bir de toplum içinde, otobüste falan ağzım yüzüm kayardı insanlar garip garip bakardı. Bakıp da göremesinler diye ağzımı yüzümü örtme amaçlı takıyordum. Sonra sakalım çıkınca ve insanların bakışlarını umursamamayı öğrenince bıraktım maskeyi. Liseden mezun oldum. Derken gezi olayları başladı. Yüzüm maskeli diye polis abiler aldılar beni. Mahkeme falan derken süründük de süründük. En son dayanamayıp hastalığımı kullanmaya karar verdim. Bu da benim tercih edeceğim bir şey değil. Kendimi savunurken şizofreni hastası olduğumdan, yüzümü o amaçla kapattığımdan, aslında maskeyi her zaman kullandığımdan bahsettim. Hastaneden falan raporlar gitti mahkemeye de öyle yırttık işin içinden. Ben hastalığımı kullanacak insan değildim. Ne zaman hatırlasam utanırım kendimden. Maske takasım gelir bir yerlerde devlet gördüğümde. Şimdi bakıyorum herkes maskeli. Dönmüş gibi dünya. Zamanında garipser gibi bana bakan o insanlar maske takıyor. Benim ise hiç takasım gelmiyor nedense. Bu işte bir terslik var ama nerede?
İlhami Batı
-Maskesizm
Vol.1
Maske takmak şahit ister, ispat ister, aslında güç ister. Hiç kimsenin, hiçbir anlamın olamadığı yerde maskeye de gerek kalmaz. Birileri veya bazı düşünceler varsa orada olmanız sizden ispat ister, somut veya soyut fark etmeksizin varlık demek bir dayanayağa muhtaç olmak demektir. Son olarak Maske, aslında başlı başına bir güç gösterisidir ve bunun cesaretle hiçbir ilgisi olmayabilir.
Sanat her zaman gerçeğe ne kadar yakın olursa o kadar derin veya samimi demek değil, bazen gerçeği gizlemek, onu saptırmak, o gerçeğe tüm hakikatle sadık kalabilenin meziyetidir. Bu bir genelleme olamadığı gibi tesadüfler de bu söylediğime dahil değildir.
Edebiyatın en samimi bulduğum yönlerinden birisi de insan ilişkilerine olan orantısı. Bir romancı maskesini takıp yazdıysa romanını ya da şiirini, o kişiyle eseri hakkında konuşmak için maskesini takmasını isteriz. Yoksa kendinden bahseden bir yabancı kendinde değil, sadece empati yapmakla yetiniyordur.
Elinde bıçakla yaşayan bir adamı yazıyorsun ve o yazıyı okuyan kişi/kişiler sana baktığında birden elindeki bıçağı görüyorlar.
Unutmadan, maske bazen sadece bir nesnedir, evet ama maske olarak değil.
Aykut Akgül
Bir Yorum