
Fransız sinemasının kendine özgü yönetmenlerindendir François Ozon… Benim için bilinen özelliklerinin yanı sıra diğer yönetmenleri sınıflandırıp belli başlı kategorilere ayırabiliyorken Ozon’u nereye koyacağımı bilememek… Adam hem senarist hem yönetmen. Çokta üretken bir yönetmen. Sadece 18 tane uzun metrajlı filmi var. Kısa filmleri ve diğer çalışmaları saymıyorum bile.
Ben genel kanının aksine onun cinsel kimliğinin yaptıklarını ya da yarattıklarını çok etkilediğini düşünmüyorum. Bir düşünce makinesi olduğunu, toplumu ya da bireyi ilgilendiren her konuda yazabileceğini, film çekebileceğini, üretebileceğini düşünüyorum. Üretici zeka böyle bir şeydir. Birkaç konuda yetenekliyseniz ve yeterince zekiyseniz her şeyden biraz anlama lüksünüz vardır. O da şanslı insanlardan biri.
Filmlerinde tabusal ve marjinal cinsellik ön planda gibi görünse de bence arka planda verilmek istenen gerçeklikten uzak kurgulanmış bir hayat olasılığını bize göstermesi. Filmleri gerçeklik kesitinde ilerlerken ani kurmacalarla zıplamalar yaşatıyor. “Evde” filmindeki sahnelerde olay örgüsü içinde Fransızca öğretmeninin birden mutfakta ya da yatak odasında belirmesi gibi ya da “Tutku Oyunu” filminde kadının karnının yarıldığı sahneleri görmesi, adamı vurduğu sahneleri görmesi gibi…

Biraz rüyayla karışmış filmler diyorum ben bunlara. Belki de yazarın ya da yönetmenin sürüklenmesini istediğiniz marjinal bir yoldan çıkma vardır; ama filmi tam olarak bu yola saptıramayacağınız için zaman zaman izleyicinin gözüne sokarsınız bu sahneleri. Ancak o kadar marjinallerdir ki çok uzun tutulup seyirciyi filmden koparmamak gerekir. Aksi absürt olurdu.

Ozon da kısa kısa yer verdiği bu sahnelerle hem gerilimi yüksek tutup hem beyin hücrelerimize biraz daha har körüklemeyi başarıyor. Yarattığı kurmaca sahnelerle desteklediği bu gerilim, bana daha çok insanın vahşi yapısını ortaya çıkarmak gibi geliyor. “Tutku Oyunu” filminde ikizlerle ilgili replikler, kadının sevgilisinin ikiziyle birlikte olması… Filmin sonunda ortaya çıkan kadının da bir yamyam ikiz olduğu metaforu… Bazı anneler ikizlere hamile kalır ama ikizlerden biri anne karnında diğerini absorbe eder ve bu durum hamileliğin çok erken evrelerinde olduğundan doktorlar aslında bu hamileliğin ikiz değil normal bir hamilelik ve doğum olduğunu zanneder. Oysa kardeşlerden baskın olan, zayıf olanı anne karnında yutmuştur. Bu durum hemen doğumdan sonra anlaşılabileceği gibi yıllarca anlaşılamayabilir de. Filmdeki Chloe’nin kardeşini yutması sürekli karın ağrısı çekmesi doktorların onu zararsız bir kist ya da psikolojik bir ağrı sanması. Son sahnede Chloe, psikolojik olarak bu kadar kırılgan bir yapıya sahip olmasının sebebini bulur. Çünkü yamyam ikizdir ve kardeşini yutmuştur. Bilinçaltında her olayda kendisini suçlamıştır. Sevgilisinin bir ikizi olduğu halüsinasyonları, ona zarar vermeye çalışması hep bu kendini suçlamaları yüzündendir.

Ozon, kurmacalarında belli başlı ögelere fazlasıyla yer veriyor filmlerinde: ikizlik, anne olmak, hamilelik… “Veda Vakti” filminde eşcinsel bir fotoğrafçı olan Romain, kanser olduğunu ve 3 ay ömrünün kaldığını öğrenir. Kimseye söylemez bunu. Bu süreçte ağrılı ve zor bir tedavi sürecine de girmek istemez. Süreci tek başına geçirir. Ölümüyle barışmış gibi görünse de aslında yok olmaya o kadar da hazır olmadığını görür ve daha önceden hiç tanımadığı evli ama kısır olan bir çiftin birlikte olma teklifini kabul eder. Kadın hamile kalır. Böylelikle bir çocuğu olacaktır Romain’in. Onu yaşatan onu anımsatan bir çocuk… Ozon’un üremek, soyun devamı gibi özelliklere takıntılı olduğunu düşünüyorum. Onun gibi marjinal bir yönetmende olmaması gereken eleştirdiğim ve yakıştıramadığım bir durum. Geleneksel tavrı destekliyor sanki.
Her durumda her filmiyle farklı bir kategoriye koyabileceğiniz zeki ve ufuk açıcı bir adam Ozon. Herkesin kendi hayatından bir şeyler bulabileceği ve yorumlayabileceği filmleriyle sizleri baş başa bırakalım. İyi seyirler…