DENEMEEDEBİYATYAZARLARZEYNEP MUTLUAY

ÇİRKİNİM, ÇİRKİNİZ, ÇİRKİNLER…

Aynada görünen yansımam korkunç… “Bir kadın, bu kadar çirkin olabilir mi?” diye geçirdim içimden. Beyazları çıkmış dipten, zaten bok rengine dönüşmüş Nuh nebiden kalma bir çikolata kahve… Kadınların böyle garip saç renklerine takılmasını anlamıyorum. Açık kestane. Yok, platin bakır, aşk kızılı, ombre zart zurt… Tüm bunlar ne için? Yılların verdiği yorgunluğu saçlarımdan başlayarak saklamaya çalışmalar… Türlü boyalar, şampuanlar en organiğinden! Ama hiçbir zaman dökülmesini, kuş kadar kalmasını engelleyememek… Gün aşırı fön çektiren, her gün kremlenen, her gün makyaj yapan kadınlar… Ah o kadınlar… Nasıl da ayrı dünyaların insanlarıyız.

Onlar için olmazsa olmaz zorunluluk olan makyaj, bir giydiğini bir daha giymeme, ayakkabı takıntıları, farklı takı kombinasyonları… Benim hayatımda nedense hiç rutin bir yer edinemiyor? Neden sonra böyle aynadaki ifadenden miden bulanır işte? Gerçekten sevmiyor muyum vücudumu? Yüzümün kemikli yapısını,  kalın ellerimi, iğrenç sarıya dönük sivilceli tenimi? Peki, ama 100 milyon krem sürsem işlemden işleme soksam da değişecek miydi bu ten rengim? Ak pak bir beyaz Slav kadın olacak mıydım? İncecik dudaklarıma her gün çatlamasın diye ruj sürsem, bakım yağlarıyla ovsam kalın çekici pembe dudaklarım olacak mıydı? Sanmam…

Belki estetik ameliyatla yamru yumru, tarihi geçmiş patatese benzeyen burnumu bir yola getirebilir, dudaklarımı şişirtebilir, gürbüz kaşlarımı inceltebilir, botoksla kuru elmacık kemiklerimi biraz etlendirebilirim.  Sağlam bir diyetle aylarca ot yiyerek ve binlerce lira para bayarak göbeğimdeki yağlardan biraz kurtulup şekilsiz ve kısa olan vücudumu biraz olsun toplayıp insan içine çıkacak kıvama gelebilirim. İnsan içine çıkarım en fazla göze batmam, sıradan ortalama bir kadın olurum, birkaç beğenenim de çıkabilir ortalama erkekler ordusundan… Peki, bunca masrafa, zaman kaybına değer mi?

İnsan çirkin olduğu gerçeğiyle neden yüzleşmek istemez? Neden alt metinlerle doldurmaya çalışır bu kabullenişi? Çirkinim ama çekiciyim ya da güzel değil sempatiğim ben yaaa… Sen dışarıya ne bakıyorsun ruhum güzel zekiyim merhametliyim vs.

Sanki bedensel eksikliğimiz bizim suçumuzmuş gibi başka şeylerle takviye etmeye bir nevi ikame etmeye çalışırız yoksunluğumuzu. Neden? Beni böyle yaratan Tanrı. Beni doğuran annemin genleri, diğer yarım babamın genleri… Suçlu neden benim ve savunma durumundayım? Bir kadın güzel olduğu için asla açıklama yapmak zorunda bırakılmaz. İnsanlar onun karşısında hoşnutlukla gülümserler. Hayata 2-0 önden başlamak… Bu durumun bir ayrıcalık olmaması gerekir; lakin toplum tarafından sessizce kabullenilmiş bir ayrıcalıktır bu. Onların şımarıklıkları, aptallıkları, hiçbir şey bilmiyormuş oluşları bile anlayışla karşılanacak hep, bir işi yapmayı beceremediklerinde en fazla tatlı bir tebessümle karşılanacaklar.

Çirkinler ise deyim yerindeyse ağzıyla kuş tutsa bile her daim karşı tarafın gerilmesine sebep olacak, Allah muhafaza hele ki bir şeyi yanlış yapıp hata yapsınlar acımasızca eleştirilecek. Hem çirkin hem hata yapma lüksün var! “Ha yok artık haddini bil…” mottosuyla ezile ezile posaya dönecekler…

Nereden mi biliyorum? Kendimden. Arkadaşlarımdan… Dizi oyuncularından mesela… Dikkat etmişsinizdir. Güzel bir film ya da dizi izlersiniz. İşinde çok iyi bir kadın karakter vardır. Yan rolde ya da daha da çirkinse evin hizmetçisi falan. Koca dizide birkaç repliği vardır. Ama öyle bir oyunculuğu vardır ki o anı yaşatır. Başroldeki güzel seksi kadının ne yaptığın bile anlayamazsınız çoğu zaman. Muhtemelen bu işin eğitimini almamış bir güzel fenomendir. Güzel olması rolü kapması için yeterli oluverir. Âmâ evin hizmetçisi rolündeki sıradan yüzlü kemçük ağızlı, kilolu oyuncu muhtemelen en iyi tiyatro oyunlarında oynamış hatta senaryolar yazmış, yüksek lisanslar ya da doktoralar sahibidir. İnce zevkleri vardır mesela. Prag’ta sonbahar sever, bienalleri hiç kaçırmaz, Kaş aşığıdır, evde risotto yapar, 60’ların İsveç filmlerine özel bir aşinalığı vardır. Her ne kadar oynadığı dizide Yozgatlı Êmine’yi canlandırsa da…

Ben bu karakterler üzerine çok düşünürüm. İçleri acımaz mı? Hani mesela yapımcı geliyor görüşmek için gencecik bir kıza daha önce tiyatronun t sinden geçmemiş, özel üniversitelerin birinde öylesine bir bölüm okumuş.  (Bitirmiş mi o da muallakta) Ona teklif edilen rolle kendisine teklif edilen rol… Üzülmüyor mu bunca yeteneği olmasına rağmen? Hiç başrol oynayamayacağını bilmek… Bence derin bir keder.

Biz sıradan çirkinler içinse durum daha da vahim. Çirkin ve yetenekli dizi oyuncularının asla başrol kapamayacaklarını bilmesi gibi bizler de hayatta asla başrolde olmayacağımızı buna izin verilmeyeceğini içten içe biliriz. Ama hep son bir umut kırıntısıyla zekâyı, yeteneği, iyi huyluluğu ikame ederek yaşamaya çalışırız. Başka türlü nasıl olacak ki? Bu gerçek ve ciddi rekabetten doğan haksızlığı birebir kabul edersek nasıl yaşarız? Kızmıyorum, eskisi gibi kimseye. Selam olsun size, çirkinim ama seksiyimlere, sempatiğim bencilere, önemli olan iç güzelliği güzellemecilerine…

Zeynep Mutluay

Dünya şarkılara sığacak kadar küçük, anlam aranmayacak kadar kısa belki de…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu