SANCAR CANSORU - CEVAPYAZARLAR

DEĞERLİ VİYOLA SANATÇISI BARIŞ KEREM BAHAR SORU – CEVAP KÖŞEMİZDE…

Barış Kerem Bahar, son dönem müziğimizin başarılı viyola sanatçılarındandır. Bir viyola sanatçısı olmanın yanında Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesinde Doktor Öğretim Üyesi olarak da görev yapmaya devam etmektedir. Gerek yurt içinde gerek yurt dışında viyola alanında son derece önemli işlere imzasını atan Barış Kerem Bahar, International Viola Society’nin resmi bir parçası olan Turkish Viola Society’nin kurucu başkanlığını da yürütmektedir.

Müzik öğrenimine küçük yaşta İzmir Devlet Opera ve Balesi Çocuk Korosunda başlayan Barış Kerem Bahar, 1997 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı viyola bölümüyle devam etmiş; alanında başarılı isimlerden eğitim almış ve o günden bugüne çeşitli ödüllerle kariyerini taçlandırmıştır.

2013 yılında İtalya G. Puccini Konservatuvarı tarafından İtalya’ya davet edilen Barış Kerem Bahar, 2013 yılından beridir de İtalya’da farklı çalışmalar ve konserler gerçekleştirmiştir. Prof. Beste Tıknaz Modiri ile oluşturdukları viyola ikilisiyle uzun yıllardır konserlerini sürdürmektedir. 

Barış Kerem Bahar’in viyola sanatçısı ve bir akademisyen olmanın dışında hem kendi alanında hem de edebi alanda kaleme aldığı eserler de vardır. İlk kitabı “Viyola Kitabı” Ocak 2018’de, İkinci kitabı “Lillian Fuchs, Bir Viyolacının Portresi” Aralık 2019’da okuyucularla buluşmuştur. Bu iki kitap dışında öykü ve şiirlerinden oluşan son kitabı “Aşk Üzerine Uzun Bir Öykü” 2020 Haziran 2020’de yayımlanmıştır. Türk eserlerinin Avrupa’da seslendirilmesi, repertuvara yeni eserler kazandırılması amaçlarıyla sipariş verdiği ve seslendirdiği eserler haricinde kendisi de Türk ezgi ve ritimlerini içeren eserler yazmaktadır. Bunlardan ilki “Tomris Solo Viyola Süiti” birçok konserde seslendirilmiş ve baskıya hazırlanmaktadır. 

Hem müzik hem edebiyat alanında çalışmalarına devam eden, viyola alanında ülkemiz adına büyük katkılarda bulunan ve bulunmaya devem edecek olan değerli Barış Kerem Bahar’a köşemizde bizi onurlandırdığı ve sorularımıza verdiği içten cevaplar için çok çok teşekkür ediyoruz. Umarım sizler de bu kısa yolculuktan memnun kalırsınız.

  • Sizin için viyolayı özel kılan ne olmuştur? Viyola sanatçısı olmak size neler hissettiriyor?

Henüz çok küçük yaşlarda viyolanın sesini fark ettiğim andan beri benim için çok değerli viyola. Belki de klasik müzikte geçmiş ve geleceğin arsında bir bağlantı noktası gibi düşündüğümdendir. Elbette biraz da yorumlayan kişiye göre değişir, bu yüzden şöyle ifade etmem gerekir ki, ben daha sıcak, samimi ve içten, kimi zaman puslu ve karanlık bir tonda seslendirildiğinde daha çok seviyorum viyolayı ve viyola müziğini. Her zaman popular olandan çok kendi seçtiğimi daha değerli bulan biri olarak da seçtiğim bu enstrümanı seslendiriyor olmak da ayrıcalıklı hissettiriyor beni açıkçası.

  • Viyola sanatçısı olmanın dışında Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Doktor Öğretim Üyesi olarak görev yapıyorsunuz. Akademisyenliğin sanat hayatınıza yansıması nasıl olmuştur?

Akademisyenlik eğitim hayatımın başından itibaren ideallerim arasındaydı. Ancak itiraf etmeliyim ki bu yol düşünüldüğü kadar kolay değil. Özellikle de sanat alanındaysanız. En başta egolarınızı dizginleyebiliyor olmanız, diğer taraftan kapasitenizi sürekli genişletiyor, iç dünyanızı zenginleştiriyor olmanız gerekiyor. Özellikle teknolojinin gelişmesiyle artık birçok bilgi anında ulaşılabilir hale gelebiliyor. Sanatçı bir akademisyenin geleneksel olan ile güncel olanı doğru şekilde süzgecinden geçirebilip, aktarabiliyor olması gerekiyor. Ancak bu şekilde beslemek ve beslenmek mümkün.

  • Klasik müzik ne yazık ki ülkemizde çok da ilgi gören bir alan değil. Belli bir kesimin ilgi duyduğu bir alan. İnsan, ilgi görmek, beğenilmek ister. Kişi ilgi görüp, beğenildiğinde icra ettiği sanata karşı daha özgüvenli hissedip daha iyisini yapma konusunda daha büyük bir çaba göstermeye başlar. İlgi görüp görmemek önemsediğiniz bir durum mu? Arzu ettiğiniz ilgiyi gördüğünüzü düşünüyor musun? Kendinizi daha başarılı olma konusunda nasıl motive edersiniz?

Her şeyden önce bana göre ilgi görmek ile başarılı olmak aynı şeyler değil. Size ilgiyi kimin ve neden gösterdiği en önemli nokta. Kalabalık bir kitlenin çıkar ilişkisinden dolayı ya da nedensiz gösterdiği ilgidense çalışmanızı gerçekten anlayan, zorunda olmadığı halde dürüstçe değerlendirerek fikrini ifade eden tek bir kişinin beğenisi çok daha önemli ve değerli. Ben bu ülkenin insanlarının sanatı çok sevdiğini düşünüyorum. Sanılanın aksine ilgi de gösteriyor, saygı duyuyorlar. Bugün ülkemizdeki senfoni orkestraları ve operalara bilet bulmanız hemen hemen imkânsız. Devlet kurumlarında büyük prodüksiyonları çok düşük bilet ücretleriyle izleyebiliyorsunuz. Eminim ki daha fazla salon olsa, daha fazla izleyici de olur. Nasıl olsa beğenmezler, istemezler diye peşin hükümlü olmamak lazım. Biz sunarsak en azından beğenme şansları olur. Unutmamak gerekir ki bizlere miras kalan bu yaşadığımız topraklar sanatsal ve kültürel açıdan çok değerli. Bize düşen ise meslek ahlakımızı kaybetmeden işimizi en iyi şekilde yapmak ve sunmak.

  • International Viola Society’nin resmi bir parçası olan Turkish Viola Society’nin kurucu başkanlığını yapıyorsunuz. Bu gerçekten oldukça önemli. Bu süreç nasıl gelişti, bu başkanlık size neler hissettiriyor?

Sadece kariyerim açısından değil, ülkemiz açısından da önemli olduğunu düşündüğüm bir nokta bu. 1968 yılında kurulan uluslararası bir topluluk International Viola Society. Her yıl farklı bir ülkede gerçekleştirilen kongrelerde o kadar çok şey öğrenme, dostluklar kurabilme ve paylaşma fırsatı buluyoruz ki, bu çok değerli. Diğer taraftan ülkemiz ve ülkemiz müziğini doğru şekilde ifade edebilmek, gelenekten evrensele taşıyabilmek, paylaşabilmek açısından da çok önemli. Bana burada bir topluluk kurma görevi verildiğinde elbette çok onore oldum ve oldukça önemli bir yol kat ettik. Ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, bu ülkede farklı okullarda, farklı seviyelerde viyola üzerine çalışan tüm sanatçılar ve eğitimcilerle eminim ki harika projeler gerçekleştireceğiz. 5-10 Nisan 2021 tarihleri arasında değerli rektörümüz Prof. Erol Parlak himayesinde Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Turkish Viola Society iş birliğiyle gerçekleştireceğimiz 1. Ulusal Viyola Günleri bizim için önemli ve değerli bir ilk adım olacak.

  • Prof. Beste Tıknaz Modiri ile uzun yıllar viyola konserleri veriyorsunuz. Bu konserlerle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Sevgili Beste ile lisansüstü eğitimlerimizi alırken tanıştık. Uzun yıllar orkestralarda beraber çaldık, birbirimizin öğrencilerini dinledik. Sadece bir arkadaş değil, bir mentor, bir hoca da oldu benim için. Aynı enstrümanı çaldığınız biriyle bu elektriği yakalamak çok da kolay olmayabiliyor. Sadece enstrümanlarınızı iyi çalmak değil, dünyalarınızın ya da hayata bakış açılarınızın da aynı doğrultuda olması gerekiyor. Bu anlamda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Şu an belki de dünyada en uzun soluklu viyola ikililerinden birini oluşturuyoruz. Geleceğe dair de harika projelerimiz var. Heyecanlı ve mutluyuz.

  • İtalya’nın İtalya’da aldığınız eğitimin gerek sosyal hayatınıza, hayata bakış açınıza gerekse sanat hayatınıza etkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz. İtalya serüveniniz hakkında neler paylaşabilirsiniz bizlerle?

Dünyanın birçok bölgesinde bizim yaptığımız iş ya aileden gelen bir gelenek, ya da ailelerin pahalı özel derslerle çocuklarına sağladıkları bir meslek. Bu gerçeğin farkında olmak lazım. Ancak bizim ülkemizde çok şanslıyız ki devlet konservatuvarlarında harika hocalarla çalışma fırsatı bulduk. Yani bu ülkede aldığım eğitimi bir işçi ailesi çocuğu olarak hiçbir yerde alamaz, bu mesleği kazanamazdım. Bu gerçeğin farkında olup değerini bilmek lazım. Diğer taraftan bu avantajı cebime koyarak yurt dışında çıktığım müzikal yolculuk da paha biçilemezdi. Barok dönem müziği öğrenme amacıyla İtalya’ya ilk gittiğimde dinlediğim ilk konseri hatırlıyorum, ne kadar etkilendiğimi, heyecanlandığımı… Sanatın bir dalını öğrenmek, geliştirmek için doğduğu topraklarda, ilk icra edildiği salonlarda bulunmanın elbette gelişimimize çok büyük katkısı var. Teatro alla Scala’ya ilk gittiğimde o binanın duvarlarına dokunurken düşünmüştüm kimlerin o koridorlardan geçtiğini. Ya da Teatro Grande’de ilk opera izleyişimde o koltuklarda daha önce izlenen Puccini prömiyerlerini… Mekanlar bir şekilde zamanın ruhunu taşıyor bazen farkında olmasak da. Aslında hayat tam da yaşadığımız şu andan ibaret. O anı zenginleştirmek de bizim elimizde. İtalya benim hayatıma çok şey kattı. Mesleki kazanımlarım dışında harika dostlarım da oldu. Her şeyden önce ilk dikkatimi çeken şey, tutkuydu. Sadece mesleki açıdan değil, yaşamaya dair olan tutku. Doğruluğa dair olan tutku. Bu kadar materyalist olunan günümüz dünyasında parlak bir proje fikri geldiğinde hiç çıkarsız ben de varım diyen birçok müzisyen tanıdım ve en kötü geçen günün ardından bile gülümseyerek bir espresso bardağında derdini tasasını bırakan insanlar… Bu mesleğin sadece bir iş değil de tutku dolu bir yaşam biçimi olabileceğini deneyimledim de diyebiliriz.

  • Hayatınızda sizi en çok hangi besteciler etkilemiştir? Mozart, Beethoven, Vivaldi, Bach, … gibi klasik müziğinin en bilinen ve en beğenilen isimlerinden. Sizce klasik müzik alanında aslında çok başarılı olup da ama arka planda kalan mutlaka dinlenilmesi gereken bilinmeyen başka isimler var mı? Türkiye’de kimleri dinlersiniz?

Ben İtalya’ya barok dönem üzerine eğitim almaya gittim. Bach, Vivaldi ve Marcello’nun benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Özellikle “viola da gamba” ve “viola da braccio” için yazılmış eserleri çok önemsiyor ve seviyorum, üzerine çalışıyorum. Diğer taraftan büyük bir operaseverim. Özellikle İtalyan operalarını çok severim. Puccini, bana her zaman olağanüstü geliyor. Hatta İtalyanlar’ın Verdi sevgisine karşın Puccini’yi savunduğum zamanlar bile olmuştur. Çok sevdiğim operaların mutlaka birden fazla, farklı yorumculardan oluşan kayıtlarını edinirim. Bunların haricinde Tchaikovsky çok severim. Bana göre etkileyici melodi yaratmada en üst düzeydeki bestecilerden biridir. Swan Lake İkinci perde Pas de deux, arp, keman ve viyolonsel ensemble bana göre bestelenmiş en güzel müziklerden biridir mesela. La boheme ilk perdeden Che Gelida Manina ve Si mi chiamano Mimi de aynı şekilde sihirlidir sanki. O kadar olağanüstü müzikler ki bunlar… Çok merak ediyor insan bu besteciler nasıl bir ruh haliyle, neler hissederek yaratmışlardır kim bilir…

Viyola için eserler bestelemiş sanatçılardan da en çok sevdiklerim H. Vieuxtemps, W. Walton ve R. Clarke.

Klasik müzik dışında çok severek dinlediğim isimler de var. Koyu bir Streisand hayranıyım. Nina Simone, Ella Fitzgerald ve M. Buble de çok sevdiğim isimlerdendir.

Türk yorumculardan en sevdiğim isimler Özgür Aydın ve Cihat Aşkın. İkisinin de kalbindekini enstrümanı aracılığıyla ifade edebilen seçilmiş, ayrıcalıklı insanlardan olduğunu düşünüyorum.

  • Müzik, illaki hayatınızda büyük bir yere sahiptir. Müzik dışında hayatınızı anlamlandırmak daha yaşanılır kılmak adına neler yaparsınız? İnsanlara bu konuda neler önerirsiniz?

Müzik elbette insan hayatı için çok önemli. Ses, sanatsal boyut kazanmadan önce de insanoğlu için oldukça önemli, hatta yaşamsal bir olguydu. Tarihsel süreçte insanoğlunun değiştiği kadar sesin de hayatımızdaki yeri değişti, evrildi, sanatsal boyut kazanarak daha da değerli bir yere geldi. Ancak bir müzisyen olarak düşünülenin aksine bizler hobimizi meslek olarak yapmıyoruz. Yani hayatımızı çok boyutlu hale getirmek için mutlaka başka renkler de katmalıyız. Bu anlamda sinema ve edebiyat benim için önemli. Kieslowski, Truffaut, Haneke, Hitchcock ve Kubrick en sevdiğim yönetmenler. Yakın dönemden Nolan’ın da yaptıklarını çığır açıcı buluyorum. Virginia Woolf, Truman Capote ve Kazuo Ishiguro ise en sevdiğim, bazı kitaplarını defalarca okuduğum yazarlar. Bana göre hayat tek bir pencereden bakmakla yetinemeyeceğimiz kadar büyük güzellikler sunuyor ve her bir sanatçı eserleriyle apayrı pencereler aralıyor biz

  • Şu ana kadar üç kitabınızla buluştuk. “Viyola Kitabı” ve “Lillian Fuchs, Bir Viyolacının Portresi” isimli kitaplarınız daha çok akademik yönünüzü ve müzik yaşantınızı yansıtan kaynak kitap özelliği taşıyor. Ancak Haziran 2020’de yayımlanan “Aşk Üzerine Uzun Bir Öykü” edebi bir eser. Gerek içerik gerek üslup açısından birbirinden farklı iki yazma evreni. Yazmaya nasıl başladınız? Yazma açısından bu iki farklı yazma alanı arasında nasıl farklılıklar var? Hangi tarzda yazmak size daha çok doyum veriyor?

Yazmak her zaman sevdiğim bir ifade biçimiydi. Aslında çok küçük yaşlardan beri yazmayı, yazarak anlatmayı seven biri oldum. Bir dönem sinema üzerine yazılar yazdım, sonra ufak tefek denemeler. Müzik ile ilgili yazdığım kitaplar biraz da mesleki anlamda kalıcı eserler bırakmak, kaynak oluşturmak için yapılmış işlerdi. Bir akademisyen için kendi alanında kaynaklara ulaşabilmek çok önemli. Bu konuda biraz geride kaldığımızı düşünüyorum. Elbette yabancı kaynakları kullanmak önemli ve değerli, ancak daha önceki sorularda da belirttiğim gibi yaşadığımız topraklar kültürel ve sanatsal olarak çok kıymetli. Burada yaşamakta olan insanın bakış açısıyla da mutlaka kaynaklar oluşturmak gerektiğini düşünüyorum.

İlk kitabım “Viyola Kitabı”nı oluştururken amacım müzisyen olmayan insanların da okuyup rahatlıkla viyolanın tarihsel süreçteki gelişimi hususunda bilgi sahibi olabilecekleri bir kaynak yaratabilmekti. Elbette bu popüler bir tür değildi, en baştan biliyordum ancak öğrencilerin faydalandıklarını görmek, mesleği müzik olmayan kişilerin de alıp alıp okuduğunu ve beğenilerini paylaştığına şahit olmak doğru bir iş yaptığımı bana hissettirdi.

“Lillian Fuchs , Bir Viyolacının Portresi” ise yine viyola temalı bir kitap. Sanatta Yeterlik çalışmamı üzerine yaptığım bir isim Fuchs. Çok önemli müzisyen bir aileden geliyor. Viyola eğitimi ve repertuvarı için yaptığı çalışmaların yanı sıra beni etkileyen 20. Yüzyılın erkek egemen klasik müzik dünyasında var olma çabasıydı. Böyle başarı öykülerini anlatmak, aktarmak gerektiğini düşünüyorum. Fuchs üzerine yazılmış en kapsamlı kaynaklardan biri olduğunu bilmek beni ayrıca çok mutlu ediyor.

Üçüncü kitabım “Aşk Üzerine Uzun Bir Öykü” ise tamamen bambaşka türde bir eser. Öykü ve şiirlerimden oluşuyor. Ben her zaman öykü ve şiir seven bir okuyucu oldum. Öyküler bana romanlardan daha sihirli geliyor. Bazen sadece tek bir an aktarabiliyorsunuz. Tek bir cümle bile bazen kocaman bir öyküdür aslında. Başını sonunu anlatmak zorunda olmadan, girişi gelişmesi sonucunu düşünmeden, tam o anda yaşadığınız ve yaşattığınız bir histir. Bu anlatım biçimini çok değerli ve samimi buluyorum. Diğer taraftan şiir bana göre sanatın ta kendisi. Bir insanın dili kullanma yeteneğinin paha biçilemez değerde olduğunu, şiirlerinse bu yeteneğin en önemli göstergelerinden biri olduğunu düşünüyorum. Bana göre şairlerin kalbindeki süzgeçten arta kalan tortular bütünüdür şiirler. Gizli saklı anlarınızı, anılarınızı gösterdiğiniz, göstermeye cesaret ettiğiniz, gözyaşlarınıza ortak ettiğiniz kelimeler cümlelerdir. Düşünsenize bazen insan kendine bile birçok şeyi itiraf edemezken siz en değerli tortularınızı paylaşıyorsunuz. Tam da bu açıdan çok değerlidir. Bu kitabı yazma sürecim 2018 yılında başlamıştı. Tam da bir yıl kadar önce, Aralık 2019’da tamamlamak üzereyken birden Lenfoma olduğumu öğrendim. Oldukça ağır, yoğun bakımda geçirilen bir tedavi sürecinden sonra kök hücre nakli oldum. Bu arada bazı hikayeler ve şiirler de ekledim. Nihayetinde sağlığıma kavuştum ve kitabım yayınlandı. Bu kitap için adeta benim için bir ayağa kalkma nedeni oldu da diyebilirim. Hayatta her yaşanılan şeyin bir nedeni olduğunu düşünürüm. Bu açıdan bu kitabın benim hayatımdaki yerinin ayrı bir önemi var.

  • Hem müzik hem de yazma açısından gelecekle ilgili planlarınız ve beklentileriniz nelerdir?

Yazmak çok da planlanabilir bir şey değil. Yani bir hedef koymaktansa biriktirmek taraftarıyım. Bu anlamda zaten halihazırda yazmaya devam ediyorum. Öykü ve şiirlerimin yanı sıra yayına hazırlanan, solo viyola eserlerinden oluşan bir kitabım var ki bu benim için oldukça değerli. Kendi alanımda ne kadar çok kalıcı eser bırakırsam o kadar çok mutlu oluyorum.

  • Müziğimiz için viyola sanatçısı olarak ve bu alanda gerçekten takdire değer işler yapıyorsunuz. Kendi adıma insanların klasik müziğe daha fazla ilgi göstermesini isterim. Ama ne yazık ki yaşam şeklimiz, sanat zevkimiz oldukça basitleşti. Yaşam şeklimiz basitleştikçe sanatçı olarak atfedilen popülerlik kazanan çoğu kişi de basit işlerden öte bir şey yapmıyor. Kendi adıma size bizi bu basitlikten uzaklaştırdığınız için teşekkür ederken sizlerin bugünlere ulaşmasında hayatınıza katkısı olan teşekkür etmek istediğiniz kişiler var mı?

Aslında hayat sizin talep ettiğiniz kadarını size arz ediyor diye düşünüyorum. Yani kendi dünyamızı genişletmek, zenginleştirmek de bizim elimizde. Bu noktada dik durmak, ayaklarının üzerine basmak, eğitimini aldığımız işi meslek ahlakımızı bozmadan icra etmek çok önemli. Varoluşumuzun sebebi olan herkese ve her şeye teşekkür etmek gerekir. Tek tek isimleri saymak yeterli değil elbette. Ben aileye, aile terbiyesine çok değer veren birisiyim. Her şey ailede başlar. Bu noktada başta ailem olmak üzere ben olmama katkı sağlayan herkese sonsuz teşekkür ederim. Umuyorum ki ben de birilerinin sağlam bireyler, ahlaklı sanatçılar olmasına katkıda bulunabiliyorumdur.

Müzisyen olarak ise önümüzdeki dönem yurt dışı ve yurt dışında gerçekleştireceğim oda müziği konserleri ve zorunlu olarak ertelediğim masterclasslar benim için şu an ön planda. Umuyorum ki en kısa zamanda değerli müzisyen arkadaşlarımla harika konserlere imza atacağız.

Bu yolculuğu paylaşarak daha fazla kişinin okumasına yardımcı olabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu