Hepimizin, boğucu kalabalıkların içinden sıyrılıp yalnız kalmak istediği zamanlar olmuştur elbette. Aziz’in hikayesi de buna benzer bir hikaye. Kendine ait küçük de olsa bir yer edinmek isteyen bir insan Aziz.
Senaryosunu Berkun Oya’nın kaleme aldığı, yönetmenlik koltuğunda ise Taylan Biraderler’in oturduğu, yıldız oyunculara sahip Azizler filmine kısa bir bakış atmak istiyorum bugün ama gerçekten kısa olacak. 🙂
Konuya Giriş
Kısaca konuya değinmem gerekirse eğer: Aziz (Engin Günaydın), reklam ajansında çalışan anlaşıldığı kadarıyla da yetenekli bir video kurgucusu. (Tam emin değilim baştan söyleyeyim.) Yalnız kalabileceği bir alan isteyen Aziz’in aksine çevresindeki insanlar yalnızlığın içine sıkışmış, acı çeken ve kurtulmak isteyen karakterler. Aziz’in sevgilisi, patronu, ablası, eniştesi ve ”denyo” yeğeni, bütün karakterler Aziz’e kendine ait bir alan bırakmamak için yarışırken, Aziz’in de bu çevreden sağ çıkmaya çalışmasını izliyoruz.

Aziz’in Yancıları
Alp (Öner Erkan) , ajansın patronu, zengin fakat çevresinde hiç arkadaşı olmayan, partisine kadınları bile parayla çağıran, gerçekten yalnız bir karakterken, Erbil (Haluk Bilginer) ise ölümü bekleyen fakat asıl mahkum olduğu yalnızlıktan bunalmış ve bundan dolayı artık buzdolabının üzerindeki karısının fotoğrafıyla konuşan her şeyin sonuna gelmiş bir karakter. Aziz’in yeğeni Caner, teknoloji çağındaki çocuğun ve agresifliğin vücut bulmuş hali desem yeridir.
Son olarak Aziz’in, sırf bir süre de olsa yalnız bir evde kalmak için Alp’e arkadaş gibi davranması, Alp’in ise Aziz’in arkadaşlığını kazanmak için her şeyi yapabilecek olması bu sırada da Erbil’in çektiği yalnızlığa dayanamayıp bir an önce Kamuran’ın yanına gitmek isteyişi… Küçük Caner’in ”denyoluğu”… Her şey yaşadığımız dönemin bir gösterisi aslında.
Çağın getirdiği bireyselleşmeyi ve yalnızlığı net olarak hissettiren film, bizi bir yerden alıp başka bir yere götürmüyor ama bize ne olduğumuzu, neyin içinde olduğumuzu düşündürüyor ve gösteriyor.