
Kerem Ertuğrul Ertuğrul ile yeni kitabı “Özlem ve Pencereler” hakkında konuştuk.
“Şiirim ‘ölü’ bir sanatın cenaze namazında okunacak surelerdir.”
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım.
Ben Kerem. Kerem Ertuğrul Ertuğrul. 1993 yılında İzmir’de dünyaya geldim. Ortaokul ve lise eğitimi İzmir’de tamamladım. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV bölümü mezunuyum. Özlem’imle lise yıllarında başlayan yol arkadaşlığımız 4 yıldır hayat arkadaşlığı olarak sürüyor. Sonsuza doğru birlikte koşuyoruz.
Kitabınızın ismi hakkında ipucu vermiş oldunuz.
İçimde bir karakterin iki ayrı uca savruluşunu hissederim hep. Bir tarafım Özlem’dir. İliklerime kadar işlemiş aşkın, sevginin, mavinin ve beyazın ucu. Bir tarafım kavgadır. Varoluşla, düzenle, insanla ve insanı insan yapan değerlerle. Bu kısmı pencerelerden izlerim. Her şeyi izlerim. Baktığım pencerelere borçluyum kendimi. Her pencere başka bir bakış bir görüş alanı demektir. Bunlardan ibaretim.
Özlem ve Pencereler ilk kitabınız. Gelecekte yeni eserlerinizi görecek miyiz?
Bu kitap benim için çok özel bir konumda. Varlığımı ve bugüne dek yaşamış olduğum her süreci içeriyor. Yazmak benim kaderim. Bu sebeple gelecekte de çalışmalarım olacaktır. Zaman zaman dergilerde ve fanzinlerde düşünce yazılarım ve denemelerim yayımlanıyor. Şiir bir açıdan kötü bir alışkanlık. Yüzlerce sayfalık bir romanın fikrini otuz kelimede anlatma fırsatı sunuyor. Gelecekte mutlaka bir roman yazmak isterim ancak şimdilik uzak duruyorum.
Şiirinizi nasıl tanımlarsınız?
Şiirim ‘ölü’ bir sanatın cenaze namazında okunacak surelerdir. Yok oluş her şeyi daha anlamlı kılıyor. Nasıl yok olduğumuz da yürüdüğümüz yolun değerini belirliyor. Her şeyin bir melodisi var. En keyifli yanı melodiyi sözcüklere aktarma kısmı. Melodiyi aktarmaktan kastım uyak, hece ölçüsü değil. Devinimi, değişimi ve bu dönüşüm içerisinde rolleri algılamak, bunu yansıtmak. Sadece bir izleyici olarak yazmaya çalıştım hep. İnsanın mücadele ile var oluyor. Bu mücadeleyi tasvir etmek amacıyla izledim. Vertov’un kineglaz’ı gibi.
Kitapta yer alan şiirlerinizde nasıl bir üslup benimsediniz?

Bu soruyu kitap bazında değerlendirmek mümkün değil. Her şiir farklı pencerelerden, farklı hikayelerden ve hislerden besleniyor. Anlattığım hikayeler ya da duygular hepimizin ortak değerleri. Bu yüzden neyi anlatacağımdan ziyade nasıl anlatacağımla ilgileniyorum. İlk anlamları sıradan buluyorum. Her adımda daha fazla sembole ihtiyaç duyuyorum. Metnin estetiğinden ziyade alt metnin yoğunluğuna odaklanıp metnin karanlık noktalarına anlamlar gizliyorum. Genel olarak aldığım eleştiriler hızlı tüketilebilir ve açık şiirler yazmadığım ile ilgili oluyor.
Özlem ve Pencereler hangi kaynaktan besleniyor? Gerçekçilik mi ? İdeal dünya mı yoksa, romantizm mi ?
Tam olarak sınıflandırma yapamacağım. Bu kavramların birbirinden tamamen ayrı olduğunu düşünmüyorum. İdeal dünya, fikir düzleminde yer alıyor. İdeal dünya fikrini anlamak ya da bu yolda eyleme geçmek için kendi ayaklarınızla gerçeklik yolundan yürümeniz gerekiyor. Yaşam, kentler, düzen fazlasıyla sıkıcı ve yorucu. Romantizm hayatı daha yaşanabilir kılıyor. Özlem ve Pencereler’in temel kaynağı dünyanın diğer ucunda atılan bir çığlığın kulağıma ilişmesi ile iç sesimle gerçekleştirdiğim koyu bir sohbetin tam ortasında yer alıyor.
Şiir dışında başka edebi türlerde eserler kaleme almayı düşünüyor musunuz? Kafanızda belli bir yol haritası var mı?
Şiir dışında düşünce yazıları ve denemeler yazıyorum. İnsanın kendi içindeki çelişkiler ve çatışmalarla ilgileniyorum. Net olarak çizdiğim bir yol haritam yok. Gözlemlediğim derinlikli birkaç hikayem var. Gelecekte bu hikayelerden birinin yeterli olgunluğa ulaştığına ikna olduğum anda bir roman yazabilirim.
Günümüzde şiir yazan birçok isim var. Birçoğunu tanıma imkanımız bile olmuyor, hatta birçoğu bir süre sonra yitip gidiyor. Bu durum sizi endişelendirmiyor mu yazma konusunda?
Aslında hiç endişelenmiyorum. Şiir benim için kendimi gerçekleştirme kapısının anahtarı çünkü. Hayata tutunmak, çözüm üretmek ve delirmemek için yazıyorum. Farklı pencerelerden derinlikli bakışlar çok fazla yanlışlanamaz düşünce biriktirmeme sebep oluyor. Bu açmazdan kurtulmak için bir çıkış noktası olarak kullanıyorum şiiri. Bu yüzden tanınmak, popüler bir şair olmak ya da fikir önderi olmak gibi kaygılarım yok. Önemli olan içimdeki kaosu düzene sokabilmek, başarabildiğim sürece bir sorun görmüyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şiir, bugün bir çok otorite tarafından ölmeye başlayan bir tür olarak tanımlanıyor. Ancak hala küçük bir grup insan şiirden besleniyor. Şiirin doğasında tüm otorite unsurlarına başkaldırı var zaten. Sadece bunun için dahi yazmaya ve okumaya değer.