EDEBİYATŞİİRYAZARLARZEYNEP MUTLUAY

ÇÜRÜMÜŞ BİR AĞACIM BEN…

Birkaç yıl değil,
Yüzyıllar geçmiş gibi sen gideli.
Hangi toprakta meyve veriyorsun kim bilir?
Belki çiçek bile açamadın, ne malum?
Köklerini saldığın toprak mutlu mu şimdi?
Söyledin mi ona da bir gün devrileceğini?
Üzerine düşeceğini fütursuzca,
“Baltaya gerek yok” dedin mi?

Kendimi bizzat kendim içerden çürüteceğim,
Önce dallarım kırılacak.
En ince en zayıflar düşecek yere, en hafif samyelinde…
Sonra yapraklar solacak.
Eser kalmayacak o yemyeşil halimden.
En son kurtlar yiyecek içimi,
Taa sana uzanan köklerime kadar.

Çürüyeceğim, kelimenin hakkını vere vere hem de.
Çürük ve kurtulanamayan bir diş gibi sancı vereceğim sana geceleri.
Her yanın zonklayacak
Dayanılmaz olacak bir ağrı
Ne yapsan
Beni sendeki maddelerle beslesen de, güneşe yalvarsan da
daha çok bana baksın diye
Ama olmayacak.

En sonunda böyle biçimsiz, dalsız, kurtlu bir ağacı
artık sende istemeyeceksin.
Ama hiç dillendiremeyeceksin.
İtiraf edemeyeceksin.
Eksiği kendinde arayacaksın.
“Demek ki ben yetersiz bir toprağım,
yaşayamadım onu” diye üzüleceksin, kahrolacaksın.
Her gün artan sızıyla yaşamayı öğreneceksin.


“Keşke gelmeseydi bağrıma kök salmasaydı.” diyeceksin
Yoksa “Hep yemyeşil, efil efil, rüzgârda salınan,
meyvesinin tadına doyulmayan,
seni koruyacak ulu bir ağacım.
Ne olur izin ver kök salayım bağrına, pişman olmazsın” mı dedin?
Heyhat, şimdi sen hangi zavallı toprağın çürümüş ağacısın?
Hangi şanssız toprağın sonunu hazırlayansın?

Zeynep Mutluay

Dünya şarkılara sığacak kadar küçük, anlam aranmayacak kadar kısa belki de…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu