
Hiçbir yerden başlamak…
Başlangıç noktasının hiçbir yer olduğunun daha kitabın başında belirtildiği, okurken hiçbir yere dalıp her yeri bulduğunuz bir hikaye kitabından bahsetmek istiyorum.
Burası Henüz Hiçbir Yer, yazarı Ferit Sürmeli’nin ilk kitabı. Kitap, minimal hikâye tarzında kısa hikâyelerden oluşuyor. Hikâyeler kısa ama çarpıcı. Okuduktan sonra tekrar dönüp okuma isteği uyandırıyor, hatta kullandığı az kelimeyle okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya mecbur bırakıyor. Az kelimeyle bu tarz öyküler yazmak kolay olmasa gerek. Çağrışımı ve etki alan yüksek hikâyeleri sade bir dille anlatıyor Ferit Sürmeli, öykü türünde kurmaca yapının getirdiği sınırlılığın da dışına başarılı bir şekilde çıkıp basit görünen ama nasıl olduğunu anlamadan sizi de içine katan bir öykü yapısı kurarak zoru başarıyor.

Her öykü hem kendi içinde anlatımı yoğun hem de diğer öykülerle farklı bir bütün içinde. Ortaya hem çağrışımı hem etki alanı yüksek hikâyeler çıkmış. Başlangıç ve bitiş noktası yok. Hiçbir yerde dolaştırıp duruyor yazar ancak o kadar sarmalanıyorsunuz ki “hiçbir yer” bir anda cisimleşip bir sahil kasabası, bazen bir otogar, bazen bir evin bahçesi oluveriyor. Bir çocuk kimliğiyle hüzünlenip, bir öğretmenin hayallerinde kendinizi bulup, bir trende yolculuk ederken etrafı izliyorsunuz ve bunları fark ettirmeden yaptırmayı başarıyor okuduğunuz satırlar.
“Hiçbir yer”in başlangıç noktası sokak. Zaten ilk hikâyenin başlığından itibaren pasif bir okuyucu rolünden çıkıp hikayenin aktif katılımcısı oluyorsunuz. Başlıklar da hikayenin bir parçası gibi hikayelerin ayrı ayrı bütüncül yapısını tamamlıyor.
Klasik bir öykü dili yerine yazar farklı, şiirsel, parçalı ama çok anlamlı bir dil kullanıyor. “Derin Bir Sessizlik Var Sokakta” hikayesindeki kelime oyunları, tekrarları ile Ferit Sürmeli hikayede şiirsel üslubu da tam terk etmemiş, bu da kitabın farklılıklarından biri diyebilirim. Okuduğunuz birkaç satır size sokaktaki yalnızlığı o kadar iyi anlatıyor ki kendinizi sessiz bir hiçliğin ortasında buluyorsunuz.
“Gölge kız, kız gölge, kızın gölgesi, gölgesi kızın, küçük
Kızın gölgesi.
Kız yok ama kız/ma kıza.”
İlk hikâyeden başlayarak ana kişinin yerine koyuyorsunuz kendinizi, okumakla kalmayıp yaşamaya başlıyorsunuz. Ben bir öyküyü okurken genellikle sonunu tahmin etmeye çalışırım ya da sonu net değilse kendimce tamamlarım. “Burası Henüz Hiçbir Yer” in öyküleri kısa öykülerden oluştuğu için okurken sonunu tamamlamanın yanı sıra kelime oyunları ve kelimelerin anlamsal değerleri hikayelerin üstüne bir daha düşünmeye zorluyor. Betimlemeler ve anlatımlar çok net, bu da hikayeyi her yönüyle yaşamanızı sağlıyor. Örneğin, derin bir sessizliğin içinde dolanırken karşınıza çıkan birkaç satırla birden kalp çarpıntınız başlıyor. Neler dolduğunu ya da olacağını düşünüyorsun.
“Kalbin küüüt küüüt atıyor durup duruken hem de.
Alnına birikiyor ter.
Of off!
Spor yap.
Uzun mesafeli yürüyüşlerle üstüne üstüne git korkularının
At sıkıntını sokağa.”
Sokaktan çıkıp tren garına bürünüyor “hiçbir yer”. Kitabın en sevdiğim bölümlerinden “Elindeki Gazeteyi Dakikalarca Kokluyorsun” hikayesi. Canlı anlatımıyla hem her hikaye ayrı ayrı hem de bütünsel olarak tüm hikayeler “hiçbir yer”i bir tren garı olarak şekillendiriyor. İmgeler, ifadeler herkeste farklı bir iz bırakacak şekilde kullanılıyor ve ortaya canlı, hareketli ama bir o kadar da durağan ve sonsuz hikayeler çıkıyor.
“Gözlerin ters çevrilmiş bir ‘V’ harfine odaklanıyor.
Rayların ufuk çizgisinde birleşip oluşturduğu ‘V’”
Hiçliğe doğru ilerleyen bir trenin içinde giderken birçok farklı anlam yüklenebilecek bir “V” harfine takılıp kalıyorsunuz. Kitaptaki birçok hikaye çok katmanlı. Hem de bir şeyi anlatıp geçmeden sizde bir iz bıraktığından emin olan hikayeler…
Sonra birden bir okul bahçesinde buluyorsunuz kendinizi. Bir sınav telaşının içine girip bu kez o stresi hissediyorsunuz okurken. Zaten Ferit Sürmeli de detayları o kadar ince işliyor ki hissettiğiniz gelecek kaygısı, sınav stresi, “acı acı öten, uçmaya çalışan ama uçamayan bir serçe”nin kalp atışıyla birlikte sizin de kalp çarpıntınız oluveriyor. “Peki ne olacak bu serçeye?” diye düşünüp bir sayfa daha çeviriyorsunuz ve kafanızda çınlayan sesi sayfada görüveriyorsunuz.
“Ne olacak bu yavru serçenin hali!”
Diye geçiriyorsun içinden
karıncalara yem olabilir.
kedi kapabilir.
köpek daha hızlı davranabilir
bir insan elinizi uzatabilir.
Ellerine bakıyorsun öyle.
Yemlenen, çiftleşen serçelerin cıvıltısı küçük küçük
aralıklarla düşüyor salona.”
Sonra birden “kıyıda bir kasaba”nın hayali düşüyor aklına. Aslında hikayedeki öğretmenin hayali ama okurken, düşle gerçeğin birbirine bağlandığı satırlarda öğretmenin hayallerine birden ortak oluveriyorsunuz. Bir sınıftan, bir balıkçı kasabasının sadeliğindeki huzura sığınıyorsunuz. Ferit Sürmeli sade bir anlatımla ama satırları sizi saracak şekilde anlatıyor hikayelerini. Balıkçı kasabasından bahsederken Sait Faik’e verdiği selam da daha anlamlı kılıyor hikayeyi.
“Deniz çalkalanıyor durmadan.
Parıldayan denizin yüzeyinde martılar, gagalarını suya
daldırıyor ve kanat çırparak
havalanıyorlar.
Teknedesin ve hâlâ sofra kuruluyor özenle.
Tekne salınıyor usulca.
Kafan hoş…”
Günlük hayattan sıradan anlar anlatılmış hikayelerde. Bazen hayal bazen gerçek çizgisi karıştırılmış ama bu durum okuyucu daha fazla katıyor hikayelere. 2. Kişili “sen” anlatımı da ve bilinç akışı tekniğinin kullanılması da hikayenin içindeymişsiniz, hikayenin ana kahramanı sizmiş gibi hissettiriyor. Bu tarz anlatımlar, bu sebeple her zaman çok samimi gelir bana.
Kitabın sonunda “Dörde Dört” hikayesiyle Dadaizm göndermesi, çok başarılıydı. 1.Dünya Savaşı yıllarında oluşan umutsuzluk havasından etkilenerek ortaya çıkan ve sanatta tüm kuralları, düzenleri reddeden, estetik anlayışa karşı çıkan bir akım olan Dadaizm’in bir hikaye dizisinde bu denli uygun ve canlı belirtilmesi başarılı bir son olmuş kitaba. Hikayelerin sıralanışı, parçaların şekilleri, çağrışımlar, ifadeler, ses tekrarları, ritim, Dadaizm ile bütünleşerek sonuyla akılda kalıcı ve tekrar okuma isteği uyandıran bir kitap olmasını sağlamış “Burası Henüz Hiçbir Yer”in.
Kısacası sınırları zorlayan “Sonuçta Burası Henüz Hiçbir Yer” klasik öykü türünün kurallarını yıkarak, öykü sınırlılığını aşarak öyküye farklı bir boyut getiren bir hikaye kitabı. Dengenin sınırında dolaştırarak, “hiçbir yer”den başlayıp sizi de sınırında gezdirerek edebiyata da farklı bir renk katıyor. Sonraki kitapları da merakla bekliyorum.
“Toprak ve çim kokusu, çay buğusu bir de.
Ağaçlarda asılı bez afişler kımıldamıyor bu gece.
Sohbeti başlatıyorsun.
‘Çocuklar.’ Diyorsun.
‘Çocuklarımız ölümsüzleşiyor bir bir iksire ne hacet?’ “
İlknur Kurtçebe
Uzun kitap yorumlarını okumayı tercih etmem ve sıkılırım. Az kelime ve cümle ile öz anlatımları severim. Fakat bu inceleme ve yorum akıcı,sade ve anlaşılır olmuş. Bir bu kadar daha olsa okurdum sanırım.Çok beğendim. Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık diyorum..