DENEMEEDEBİYATGİRAYHAN AYDIN ATASAYANYAZARLAR

DEVİNGEN KAOSUN İÇİNDEKİ FLANEUR


1850’lerin Paris’i, III. Napolyon dönemi ve şehir Haussmann yönetimi altında – ki Haussmann Paris’in Seine bölgesine vali olarak atanmış ve kent yapılandırılmasında görevlendirilmiştir – sistematik olarak parçalanıp yeniden inşa edilmektedir. Bu yeniden inşa ediş, sanata, sanatçıya, yoksullar ve soylulara, o soyluların siyasi görüşlerine kadar etki edecektir. Haussmann, bulvarları yaparken yolları geniş tutar. Böylece yollar ağır trafik için ideal bir yol haline gelirler. Böylece ilk kez biniciler ve sürücüler şehrin ortasından atlarını son hız kamçılayabilmektedirler. Ve bulvarlar sonrası şehir merkezindeki nüfus yüzde 25 artar. Ve yollar makadamdır. Yani kırılmış taşları döşeyip yüzeyden ağırlıklarla bastırılarak yapılan yol.
İnsanlar telaş içinde, devingen bir kaosun ortasında, her yanında ölüm dörtnala koştururken karşıya geçmektedirler. Modern hayatta insan, şehrin trafiğinin girdabına kapılır, ağır, hızlı ve ölümcül bir kütle ve enerji yığınına karşı tek başına savaşır. Devingen kaosun içinden geçebilmek için onun devinimine uymalı ve uyarlanmalıdır insan. Baudelaire modern şehir hayatının bu yeni devinimlerini nasıl herkese dayattığını gösterir. Kötü şöhretli ve uygunsuz bir yerde, muhtemelen bir genel evde karşılaşılan bir şair ile sıradan insan arasındaki diyalogdur burada konu. İnsan şairi görünce şaşırır: O da nesi, siz, burada ha dostum? Böyle bir yerde, siz cennet taamıyla beslenen, kevser içen siz. Hayret! Şair hemen cevap verir: dostum, bilirsiniz atlardan ve arabalardan ne kadar korktuğumu. İşte telaş içinde, çamura bata çıka, devingen bir kaosun ortasında, karşıya geçiyordum ki birden ani bir hareket yaptım, ve başımdaki hale makadamın batağına düştü. Eğilip onu oradan alamayacak kadar korkmuştum. Kemiklerimin kırılmasındansa alametifarikamı kaybetmek yeğdir diye düşündüm. Üstelik her şeyde bir hayır vardır dedim kendi kendime. Artık tanınmadan gezebileceğim sıradan ölümlüler gibi her tür pisliğe batabilirim. İnsan karşılık verir: ama haleniz için bir kayıp ilanı vermeyecek misiniz? Şair: Yazdıysa bozsun, böylesi daha iyi. Hem bir tek siz tanıdınız beni, asalet çok sıkıcı. Bizler de o sıradan insan gibi hissetsek de kendimizi, Baudelaire için durum böyle değildir. Kaybedilen hale, Baudelaire’nin kendi tanrısının beceriksizliğidir. Baudelaire, trafiğin ortasında doğacak, onun anarşik enerjisinden, orada olmanın bitmek bilmez tehlike ve dehşetinden, hayatını sürdürebilen insanın kırılgan gururu ve rahatlığından kaynaklanacak sanat yapılarını özler. Kaybedilen hale, sanatçı için kazanılan bir şeydir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Üçüncü Napolyon ile Haussmann arasında tek anlaşamadıkları konu makadamdır. Her yeri makadamla kaplatmak isteyen Napolyon’a Haussmann’ın cevabı, gizliden şöyle olur: Tüm Parislileri el arabalarıyla ya da sırıklar üzerinde yürütmek zorunda bırakacaktır. Gizliden gizliye sabote eder ve böylece şiirde bahsedilen “çamura bata çıka” gerçekleşir…
Şehrin bu dönüşümü, modern hali hızı katmıştır hayatlarımıza. Devingen kaosun içinde insan ne yapıp edip ulaşması gereken yere gitmelidir. Yolda onu engelleyecek, durduracak barikatları aşmak ister. Bazen bir hayvan ölüsü, bazen bir dilenci, bazen bir sokak müzisyeni… O kadar acelemiz var ki artık, çünkü eğer yavaşlarsak ölürüz, yavaşlarsak hayatı kaçırırız. 1850’lerin Paris’inde hayatımıza giren hız, gittikçe arttı. Şimdi at arabalarıyla değil, son model arabalarla mücadele halindeyiz. Bir yandan kaçırmak istemediğimiz işlerimiz, bir yandan arabalar, bir yandan acelesi olan diğer insanlar. Metroda sol tarafta beklemeyin sakın. Çünkü bir insanın yer altı trenini, yani hayatı kaçırmasına sebep olabilirsiniz. Sizin aceleniz yoksa sağ tarafa yaslanın ve keyfini çıkarın yürüyen merdivenlerin…
Kaynaklar: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor – Marshall Berman, Charles Baudelaire – Paris Sıkıntısı, Charles Baudelaire – Modern Hayatın Ressamı

Girayhan Aydın Atasayan

Hayatım boyunca birinin bana en sevdiğin üç yönetmen sorusunu sormasını bekledim. Beş dakika sürecek bir cevap bile hazırladım kafamda ama kimse sormadı bu soruyu. Hayatım boyunca birilerinin bana birçok soruyu sormasını bekledim, ama kimse sormadı. En sevdiğin üç kitap, en sevdiğin üç dergi, en sevdiğin üç şair, yazar, şarkı... Şimdi birilerinin içinden neden üç diye sorduğunu hissediyorum. Doğru soru bu değil ki…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu