SİNEMAYAZARLARZEYNEP MUTLUAY

KRZYSTOF ZANNUSSİ: “SİNEMANIN BİLİM FELSEFECİSİ”


Polonyalı yönetmen Zannussi 70’li yıllardan başlayarak birçok film çekmiştir. Sanat festivalleri dışında ülkemizde adı pek geçmemiş ve hatta çoğu insanın ilgisini çekmemiş olmasına rağmen oldukça farklı bir yönetmen. Farklılığı hem felsefe hem sinema eğitimi alması kendini çok yönlü geliştirmesi filmlerinde derin bir felsefi bakış açısını geliştirmesinden kaynaklanmaktadır.

Felsefeye çok az merakı olanların ya da hiç merakı olmayanların filmlerini anlamasını ve haz almasını çokta beklemek doğru olmaz. Lakin özellikle bilim felsefesine duyarlı biriyseniz benim gibi kesinlikle izlemeniz gereken filmleri mevcut. 1973 yapımı “Aydınlanma” filmi gibi. Film, Sovyet dönemi komünist Polonya’sında fizik öğrencisi olan taşralı bir adamın yaşadıklarını konu alır.

Franciszek çelişkiler içindedir. Okuduğu bölümü ve araştırmaları sevmekte ama bir şey hep eksiktir. İşte bu bilim felsefesine gönderme yapılan anlar. Bu kadar formül, sayılar, deneyler ne için. Gerçek anlama ulaşamadıktan sonra. Bir süre sonra ona her şey kurmaca gibi gelir. Okulu bırakır, iş hayatına atılır. Evlenir ve çocuk sahibi olur. Küçük bir dairede hayatını sürdürmeye başlar ailesiyle. Âmâ ne istediğini bilmeyen insanların sürekli düştüğü o kötü yola düşmüştür artık. Tekrar okula geri dönme isteği ağır basar, okula kabul edilir. Hatta doktoraya da. Varşova’da bir üniversitede öğretim üyesi ve araştırmacı olarak görevinin başındadır. Bu saygın meslek bir süre sonra onu tatmin etmemeye başlayacaktır. Yine yeniden içinde yanan merak ateşi harlanacak ve tüm bunların ardında ne var ve gerçeğe ulaşma arzusu dayanılmaz boyuta gelecektir.

Yine çok sevdiği karısını ve çocuğunu bırakıp bir araştırma için akıl hastanesine gider. Elektroşok deneylerine katılır. İnsanların beyin ameliyatlarını ve verdikleri tepkilerini gözlemler. Hatta modern bilim uğruna beyinlerinin bir hayvan gibi kesilip biçilmesine tanık olur. Elektroşok tedavisiyle düzeltilmeye çalışılan bir matematik bilim adamıyla samimiyet kurar. Bu adamın neden orada bir akıl hastanesinde olduğuna dair içinde yanlış giden bir şeyler olduğuna dair fikirler vardır. Adam o kadar mantıklı konuşur ki onun sokakta koyun gibi yaşayan birçok insandan daha normal olduğunu düşünür ve doktorlara ona uyguladıkları tedaviden vazgeçmelerini salık verir. Âmâ işe yaramaz, matematikçide ölür yüklü bir elektro şoktan sonra. Bilimin kadavralarından biri olmuştur artık.

Kahramanımız artık son raddededir. Bilimin aslında çokta yönünü tayin edemediğine ve bu uğurda ne olduğu belirsiz bir kutsal amaç uğruna bir sürü canlıyı kesip biçip öldürdüğüne tanık olduktan sonra bütün çabaların anlamsız olduğuna ikna olur ve ailesine en azından sevgi gördüğü insanların yanına döner. Böylelikle artık arayışından vazgeçmiş, sistemin istediği kadar merak eden bir adam maskesini takarak yoluna devam edecektir. Hayat, seks yoluyla bulaşan bir ölümcül hastalıktır nihayetinde…

Zeynep Mutluay

Dünya şarkılara sığacak kadar küçük, anlam aranmayacak kadar kısa belki de…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu