FELSEFE

OPERADAKİ NİETZSCHE

Friedrich Nietzsche, 1800’lü yılların ikinci yarısında yaşamış, 56 sene gibi ortalama uzunluktaki hayatında modernite ve usçuluğu elinden geldiğince darmadağın etmiş bir filozoftur. Elbette modernite ve akılcılığa açtığı savaşını sanat açıklamalarında da görmek mümkün. Ama onun sanat anlayışına bakabilmek için çok eskilere gitmemiz gerekmektedir. İlk eseri Tragedyanın Doğuşu’nda Nietzsche, sonradan da geliştireceği sanat anlayışını sunmaktadır.

“Apolloncu dünya görüşünün Dionysosçu dünya görüşü ile karşılaşmasından doğduğu şeklindeki iddia, eserin temel tezini oluşturur”(DEREKO, ?: 1). Tragedya Antik Yunanda koronun ve oyuncuların bulunduğu bir sanat aktivitesidir. Bu sanatı oluşturan iki önemli unsur Apollon ve Dionysos’tur. Nietzsche, Apollon ve Dionysos’u birbirinden ayırmaktan ziyade birbirlerini tamamlayışı tragedyayı oluşturur. Antik dönemde görülen bu yüce düşünce, modern dönemde başka bir yere evrilmiş, Apollon’a duyulan aşırı düşkünlük sanatta dahil her alanda bilinci, bilgeliği, aklın üstünlüğünü getirmiştir. Nietzsche’ye göre de bu ayrım, sanatın sonunu getirmiştir. Sanat dallarının bütünlüğünü parçalayıp bölmüştür. Bölünme sonucunda ortaya çıkan sanat, sanatın alıcısının bir şeylerden ayrı ayrı zevk almasına sebep olmuş ve bir bütün olarak sanat parçalanarak bayağılaşmıştır. Klasik tragedyanın değişimi, koronun arka plana atılıp oyuncuların diyaloglarının ön plana çıkarılması bu bayağılaşmanın başlangıcıdır. En büyük darbeyi sanat usçuluğun ön plana çıkması ile yaşar. Apollon’un içindeki Dionysos’u öldürmek sanata yapılan en büyük ihanettir. Apollon’un bilge ve rasyonelliğini yumuşatan, duyguları ve hedonizmi hissettiren Dionysos bir sarhoşluk halidir ve bu ikisinin birliği tam olarak sanatın etkisini bizlere göstermektedir. Apolloncu düşünce, duygudan uzaklaşan sanatı getirir. Duygudan uzaklaşır ve kendi aklının kafeslerine sıkışır.

Görülen dünyanın bir yanılsama olduğunu artık kabul eden felsefe ile, o yanılsamayı taklit eden sanat; çift katlı bir yanılsama olarak sanat Apollon- Dionysos karşıtlığının değil, birlikteliğinin ürünü olması gerekir. En basit anlamda şöyle diyebiliriz, bir şiir sanat ürünü olabilmesi için müzikal bir ruhu da taşıması gerekmektedir.

19.yy ile en seçkin örneklerini vermeye başlayan roman bu birlikteliği sağlayabilir mi? Bununla ilgili iki güzel örneğim var. Birincisi, Murat Menteş’in son romanı Fink. Yazar roman boyunca neci sanatı ile yazımını sürdürüyor, böylece müzikal bir ahenk romanına eşlik ediyor. Bu örnek tabi çok basit bir bakış açısından bakmak oluyor ama asıl Milan Kundera’nın Yaşam Başka Yerde romanının müzikal matematiği daha kalifiye bir örnek oluşturmaktadır Nietzsche’nin sanat anlayışına. Ona bir bakın derim. Bir de Nietzsche yetişebildi mi, örneğine tanık oldu mu bilmiyorum ama 1985 yılında Lumiere kardeşlerin icadı olan günümüz adıyla sinema, ilk film olan Trenin Gara Girişi filminde, insanlar oturup filmi izlerken salonda bir de piyano çalınmaktadır. Filme eşlik eden müzik… Aşırı yorum olabilir ama tragedya örneği gibi değil mi? Nietzche 1900’de öldü, merak içindeyim denk gelebildi mi? Günümüze geldiğimizde, yani post truth çağında hala filmlerde müzik çoğu zaman başrol… Bir tek Dogma 95 sinema akımında Lars Von Triler’ler müziği filmden ayırma girişiminde bulunmuşlardı. Ama onlar da sonrasında yaptıkları filmlerde bu çabadan vazgeçtiler. Vazgeçmeseler ve müzik, sinemayı tamamlayan, ona bütünlük sağlayan olmasaydı, bu düşünce yayılsaydı, Nietzsche eminim ki çok kızardı.

Nietszche’nin çabasına çok saygı duyuyorum ve ona oldukça katılıyorum. Apolloncu akıl ön planda düşünce ile Dionysosçu duygu ön planda düşünce birbirinden ayrılması sanatı bayağılaştırır. Sanatı, dal dal birbirinden koparmak ve modern tüketiciye bunu da alın, bunu da alın demek işin daha başlangıcında Pop-artı ortaya çıkarıyor zaten. Bir bütün olarak sanat ve dalları arasında fark edilmez geçiş, sanatın elini güçlendiren, bu birliktelikle doğan sanat eserinin de yüceliğini belirleyen şeydir. Çekiçle felsefe yapan Nietzsche, zaten modernite ve rasyonalizme yönelttiği eleştirilerde haklı değil midir? Hani aydınlanmıştınız, aydınlandık dedikten sonra 2 Dünya savaşı, büyük buhranlar, nükleer krizler… Neyse, sanattan uzaklaşmadan yazımızı sonlandıralım. Ayırmayın sanatı, bölmeyin parça parça. Bırakın o bütün kalsın…

*Görsel 1902 yılında Georges Melies’in yönettiği “Aya Sehayat” adlı filme aittir.
DEREKO, Ayhan(?), “NİETZSCHE’DE TRAGEDYA SANATI”, https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/60396/11501.pdf, ss.1-24.
NİETZSCHE, Friedrich (2016), Tragedyanın Doğuşu, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
NİETZSCHE, Friedrich (2002), Putların Alacakaranlığı Ya da Çekiçle Felsefe Yapmanın Yolları, Say Yayınları, İstanbul.
MENTEŞ, Murat (2021), Fink, Alfa Yayınları, İstanbul.
KUNDERA, Milan(2015), Roman Sanatı,Afa Deneme, İstanbul.
KILIÇ, Levent(2012), Fotoğraf ve Sinemanın Toplumsal Tarihi, Dost Kitapevi, Ankara.

Girayhan Aydın Atasayan

Hayatım boyunca birinin bana en sevdiğin üç yönetmen sorusunu sormasını bekledim. Beş dakika sürecek bir cevap bile hazırladım kafamda ama kimse sormadı bu soruyu. Hayatım boyunca birilerinin bana birçok soruyu sormasını bekledim, ama kimse sormadı. En sevdiğin üç kitap, en sevdiğin üç dergi, en sevdiğin üç şair, yazar, şarkı... Şimdi birilerinin içinden neden üç diye sorduğunu hissediyorum. Doğru soru bu değil ki…

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu