EDEBİYATGİRAYHAN AYDIN ATASAYANHİKAYEYAZARLAR

SONRA DÜNYA

Gece iki gibi mutfaktan gelen çığlık sesleri ve gürültülerle uyandım. Çığlık seslerinden biri oldukça tanıdıktı, anneme aitti. Yataktan fırladığım gibi mutfağa koştum. Balkonun camlarından biri açıktı ve annem elinde bir sopayla kuş benzeri bir yaratığı kovalamaya çalışıyordu. Bu kuş benzeri yaratık da içeri girmek için çaba gösteriyordu. Bu epey büyük bir kuştu, hiç görmediğim kadar büyük. Aklıma getirmek istemedim fakat Tarih Kitaplarındaki “saldırı halindeki vampir” çizimlerine çok benziyordu. Daha önce hiçbir vampiri saldırı vücudunda görmemiştim. Bu yaratık da vampir olamazdı çünkü insanlar ve vampirler arasındaki savaş 24 sene önce son bulmuştu. O günden beri herhangi bir kayıtta vampirler ve insanlar arasında bir çatışmaya rastlanmamıştı. Bu iki tür arasındaki Dünya’nın hâkimi olma mücadelesi, insanların zaferiyle sonuçlansa da, neticede ortada bir barış hali vardı. Her kentte belli mahalleler Vampir Mahallesi olarak geçer ve vampirler bu mahallelerde yaşarlar. Biz insanlar da her ay bir ünite kan verirdik ilçelerde bulunan kan toplama merkezlerine. Vergilerimiz arasında hükümetin titizlikle denetlediği, takibini yaptığı bir konuydu. Büyük kayıpların verildiği savaş yıllarından sonra bu çözüm her iki taraf için de en makulüydü. Kan vergilerimiz de vampirlere yaşamlarını sürdürebilecekleri ölçüde dağıtılır, böylece vampirler insanları avlamadan hayatlarını devam ettirebilirlerdi. Sosyal medyada insanlara saldıran yaratıklarla ilgili görüntülere rastlasak da hükümet bunları yalanlardı. Sadece burada da değil, tüm Dünya’da…

Şimdi annemin balkonda cebelleştiği bu yaratık, okulda bize gösterilen saldırı halindeki vampir görselleri ile bire bir benzerdi. Kitaplardaki tanımıyla saldırı halindeki vampirin cildi koyu kırmızı, hatta neredeyse bordo renginde olurdu. Dişleri sivrilir, sırtından kanatları çıkar, ayakları bir kartalın pençeleri gibi olurdu. Mutfakta çekmeceden en büyük bıçağı alıp annemin yanına gittim. Ona arkama geçmesini söyledim ve elimdeki bıçağı bir sağa bir sola hızlı bir şekilde savururken, annemden de sopayı alıp yaratığa vurmaya çalıştım. Yakından görünce bize saldıran bu yaratığı, tarih kitaplarında gördüğüm vampirlere göre daha ufak olduğunu düşündüm. Dolayısıyla gözlemlerim itibariyle bir vampir olmayabilirdi. Sonunda balkon camını kapatabileceğim kadar uzaklaştığında yaratık, camı kapattım. Yaratık da bizden umudunu kesip başka bir yere uçtu. Nefes nefese kalmış bir halde rahatlamayla hafif gülümsedim, anneme baktım. Ancak annemin yüzü dehşete düşmüştü. Sağ eli ile ağzını kapatmış, bir şok halinde bana ve sol bacağıma bakıyordu. Sol bacağımda üç pençe izi vardı. İlk pençe izi diz kapağımdan sola ve aşağıya doğru devam eden üç yarıktan oluşuyordu. En derin yarık ortadakiydi. İkinci pençe izi ilk izin bitiminden başlayıp ayağıma doğru uzanıyor ve derinliği ilk ize göre daha az. Üçüncü izin kuvvetli bir darbe oluşturduğu belliydi. Yere tam paralel bir şekilde kısa ama kemiğimin görüneceği kadar derin üç tırnak izi vardı.

Ablam, hani derler ya top patlasa uyanmaz dedikleri… Her sabah işine giderken 13 tane alarm kurar ve hiçbirine uyanmaz. Gürültüden ben ya da annem rahatsız olup kalkar ve onu uyandırırız. Kendisiyle birlikte bir süreliğine bizi de uyandırır. Alarmını kendisi uyanması için değil, çünkü uyanamayacağını bilir, bizi rahatsız etmek amacıyla kurar. Yine tüm bu olaylar boyunca uyanmamıştı. Annem telaşla onu kaldırdı. Oturma odasında oturduk, ben dizimdeki bu üç ayrı pençe izine batikon sürdükten sonra, yaralarımı bandaj ile sarmıştım. Hepimiz telaşlı ve korku doluyduk. Bize saldıran yaratık vampire çok benziyordu, diğer yandan bir vampire göre oldukça ufaktı. Eğer vampir ise bir süre sonra ben de vampire dönüşeceğim ve rehabilitasyonda gerekli süre kalmazsam çevremde kim varsa saldıracağım. Kendimi ihbar edersem rehabilitasyonun ardından kendi evime dönemem, vampir mahallerinin yolunu tutarım ve annemlerden ayrı yaşamak zorunda kalırım. Başımıza gelenin tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz için en iyisi bir bilene sormaktır diye düşündük. Annemin tanıdığı bir doktor varmış. Sabah onu arar, hangi hastanedeyse gider, yaramı gösterir ve bir vampirden mi yoksa boşuna mı telaşlanıyoruz, onu öğreniriz dedik. Üçümüz de koltukta uyuklamışız. Sabah sekiz gibi annem doktoru aradı. Doktor Derince Araştırma Hastanesinde, acilde olduğunu söylemiş. Evde hazırlanırken haber kanallarına bakındım, hiçbir kanalda yırtıcı bir kuşun ya da yaratığın saldırısına dair bir haber yoktu. Pencereden dışarı baktığımda ise birkaç polis arabası gördüm. Dikkat çekmemek adına doktora tek başıma gitmemi ev halkı olarak uygun gördük.

Hastaneye vardığımda acile geçtim, dizimde bir kesik bulunduğunu söyledim. Sıramı aldım ve bir yarım saat kadar bekledim. Doktorun yanına gittiğimde olayı anlatmadan önce yaramı göstermek istedim. Bandajı çıkarttığımda yaramın neredeyse iyileştiğini, o derin yarıklardan geriye hafif çiziklerin kaldığını gördüm. Doktor bana ne kadar oldu ayağın çizileli diye sorduğunda da 3 ay kadar oldu, annem yaralarım tam iyileşmediği için telaşlandı, mikrop kapmış olabileceğimden dolayı gelmemi istedi yanınıza dedim. Sadece bir krem yazdı ve gidebilirsin dedi. Hastaneden çıkmak üzereyken başım döndü, ayakta durmakta güçlük çektim. Zar zor kendimi tuvalete attım. Aynaya baktığımda her şeyi bulanık görüyordum artık. Dişlerimde ve çenemde büyük bir acı hissettim. Üst damağımda köpek dişlerim uzuyordu, tıpkı vampirlerde olduğu gibi… Bunu istemedim, direndim… Bir iki dakika sonra kendime gelmiştim. Dişlerim normaldi, ben insandım.

                                                           .

                                                           .

                                                           .

Eve geldim, anneme olanları anlattım. Beni yaralayan vampir bile olsa artık ortada bir tehdit kalmamıştı, vampire dönüşmemiştim. Bu maceranın da böyle tamamlandığını düşünürken kapı çaldı. Kapıyı açtığımızda kendilerinin hükümetin gizli bir servisinden olduğunu söyleyen 3 kişi vardı. Üçünün de kafalarında parlak bir hale vardı. Halenin hemen üstünde ise sayılar vardı. Ortada duran kadının kafasında 52, solundaki adamda 27 ve sağındakinde 31… Anneme baktım, ortada duran kadın, “annen göremez. Bizi içeri davet edersen sana her şeyi anlatırız” dedi. Kimliklerini de gördükten sonra içeri girmelerine müsaade ettik. Annemden beni onlarla baş başa bırakmasını rica etti kadın. Oturma odasında L koltuğa sıralandılar, ben de karşılarındaki tekli koltuğa oturdum.

“Dün gece gerçekleşen saldırıdan haberimiz var. Saldırı başladıktan en geç yarım saat sonra buraya geldik. Hiçbir vampiri yakalayamadık ancak yine de ölüm ya da yaralanma olmadı. Sen hariç… Seni evden çıktığın andan itibaren, hastaneye kadar ve hastanenin içinde, tuvalette kriz geçirirken takip ettik. Vampire dönüşmemene çok sevindik. Biz avcılarız. Sen daha doğmadan önce son bulan kanlı savaşların insanlar lehine sonlanmasını sağlayanlarız. Vampirler tarafından yaralanıp, ısırılıp sonrasında vampire dönüşmeyen insanlar avcı kategorisine giriyorlar. Kuruluşumuz Dünya’da hükümetlerle işbirliği içinde, hükümetlerden de bağımsız bir örgüt olarak 100 yılı aşkın bir süredir vampirlerle savaşmaktadır. 24 sene önce imzalanan barış antlaşmasında vampirlerin başka seçeneği kalmamıştı. Nüfusun artması ile birlikte vampir virüsüne bağışıklığı olan insan sayısı da artmıştı. Öyle ki insanlarla beraber vampirlere karşı büyük bir üstünlük kurmuştuk. Savaşın sonunda vampirleri Dünya tarihinden silebilirdik ancak bunun bedeli çok sayıda da insanın ölümü olabilirdi. Bu yüzden vampir mahalleleri kuruldu, kan vergisi zorunlu hale getirildi.”

Kafasında 52 sayısı olan kadın bunları anlatırken oturma odasının kapısı açıldı. Annem kurabiye getirmiş, yanına da çay doldurmuş. Oturma odasında tarih kitaplarında yazmayan devlet sırları anlatılırken annem bize çay getirdi. Annem kapıyı örtünce kadın anlatmaya devam etti.

“Annenin göremeyip senin gördüğün kafamızdaki bu sayılar avcı olarak seviyeni gösteriyor. Yalnızca avcıların görebildiği bu sayılar, vampir öldürdükçe artıyor. Ancak artışının dinamiğini henüz çözemedik. Evet, vampir öldürdükçe sayı artıyor lakin bazen bir vampir öldürdüğümüzde seviye atlıyoruz, bazen 10 vampir öldürünce… Öldürdüğümüz vampirin gücüne göre mi, yaşına göre mi, ne kadar insanı vampir yaptığına göre mi, bu artışın sebebi nedir henüz çözemedik. Uluslararası Kurul bunu bilim insanlarıyla araştırıyor, yine de incelenen vampirlerin gücü, yaşı, özelliği kadavralarda incelenemiyor. İnsanların aksine vampir cesetleri çok daha hızlı bir şekilde çürüyor ve yeterli veri elde edilemiyor.”

Kadının lafı bitmiyordu. Araya girmek zorundaydım çünkü aklımda dolanan bir soru vardı. Hadi beni evden çıktığımda takip ettiniz, hastaneye giderken takip ettiniz de tuvalette yalnızdım. Kimse yoktu, orayı nasıl görebildiniz?

“Ben de tam o konuya gelecektim. Öncesinde şunu söylemeliyim. Şu an senin başının üstünde bir hale yok, bir vampir öldürdüğünde ya da on, bilmiyorum, ilk seviyeye ulaşacaksın. Seviyeler arttıkça hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak daha güçlü hale geleceksin. Ellinci seviye komutanlık seviyesi, rütben olacak. Ama bu çok uzun bir yol… Soruna gelecek olursam.” Sol tarafında oturan yirmi yedilik adamı göstererek, “duvarların arkasını görebiliyor. Avcılar, vampir virüsüne bağışıklığı olanlar, genlerinde zaten bulunan ama açığa çıkamayan bir yeteneği insanüstü bir şekilde kullanabiliyorlar. Arif duvarların arkasını görebiliyor, çünkü görme yetisi insani varoluşunun içinde sınırlanmış. Avcı olması bu yeteneğini açığa çıkardı. Tutku ise”, sağındaki 31’lik adamı göstererek “esnek bir vücuda sahip diyebiliriz. Kolları, bacakları ve başka yerleri lastik gibi bir yere kadar uzayabiliyor.”

Kadının yeteneği neydi?

“Bunu zamanla öğrenirsin. Şimdi dün gece gerçekleşen saldırıdan bahsetmeliyim. Avcıların sayısının artmasıyla büyük bir tehdit altında kalan Vampir ırkı, dünyanın yönetimini insanlara bırakmaya razı oldu. Fakat yüzyıllardır insanlardan ve dünyadan sakladığı teknolojileri olan sessiz bir grup vardı. Kan gövdeyi götürürken, büyük savaş döneminde bile ortada yoklardı. Merkezlerinin Romanya, Erdel’de olduğunu biliyoruz. Fakat onları bulamıyoruz. Bilim insanlarımız bunu daha iyi açıklardı elbet, sen bana kaldın ne yazık ki. Bir cihazları var, bir yerden başka bir yere ışınlanmalarını sağlayan bir cihaz… Mor bir halka açılıyor ve bunlar o halkanın içinden örneğin Romanya’dan buraya ışınlanabiliyorlar. Hedeflerini bir mantığa göre seçmiyorlar, bu sayede tahmin edilemez oluyorlar. Yaptıkları terör saldırılarını halktan gizliyoruz, vampir – insan barışının devamı için bunu yapıyoruz. Bir yandan teknolojik gelişimi bizden iyi olan bu vampirlere katılmak isteyen vampirler olmasın diye, diğer yandan da vampir mahallerini basıp orada yaşayan ve anlaşmaya uyan vampirleri insanlar linç etmesin diye… Dün gece gerçekleşen saldırıyı uydu görüntüleriyle tespit ettikten sonra en hızlılarımız buraya geldi. Ölü yok, çok az insan onlarla karşılaştı. Yırtıcı bir kuş olduğuna ikna oldular. Avcılar bölgeye geç olmadan geldiği için vampirler açtıkları mor dairenin içinden her neredelerse oraya kaçtılar. Bu teknolojileri internet ağını takip etmiyor. İzi sürülemiyor. VPN falan da yok ortada… Şu an tek yapabildiğimiz dünyanın dört bir yanında karakollar oluşturarak saldırılarını beklemek…”

Sanırım kadının yeteneği hiç durmadan dünyanın sonuna kadar konuşabilmekti. Netice neydi? Bana ne olacaktı?

“Seni takip etmemizin sebebi ise, ilk ihtimal olarak bir vampire dönüşmenin ardından rehabilitasyon sürecini tamamlaman için seni merkeze götürüp, süreci tamamladıktan sonra vampir mahallesine yerleşmeni sağlamaktı. İkinci ihtimal ise bir avcının daha ortaya çıkmasıydı. Hayatının tamamını senden istemiyoruz, bunu bir iş teklifi olarak düşünebilirsin. Avcı birliğine katılmak ister misin?”

Üniversitem devam ediyor, daha 19 yaşındayım. Kurmaya çalıştığım hayattan vazgeçip, devletin hatta devletlerin bu gizli örgütüne katılmayı neden isteyeyim ki? Kabul ettim. Elli ikinci seviye kadın “aramıza hoş geldin, bir hafta içinde seni toplantıya çağıracağız. Bizden telefon bekle” dedi. Numaramı vermeyi teklif ettim, “numaran bizde bütün gündür var” dedi. Annem ile birlikte misafirlerimizi uğurladıktan sonra balkonda sigara içerken konuştuk. Bu birlikten üstün körü bahsettim. Annem başta tehlikeli olduğunu düşündüğünden karşı çıksa da akşam ablam, iş çıkışı eve geldiğinde, bira içerek yaptığımız sohbette kararıma saygı duyulması gerektiğini söyleyince anneme, olay tatlıya bağlandı. Ben kendime güveniyorsam, bu birliğe katılabilirim…

.

.

.

Gece uyumak için yatağıma uzandığımda düşündüm. Bir kahraman olabilirdim, vampirlerin sonunu getiren insan olabilirdim. Yeterince vampir öldürürsem yaşayan en güçlü avcı olma ihtimalim bile vardı. Dahası belli ki avcılar insanların tarafındaydı, vampirlerin tarafında olan bir avcının Dünyadaki önemi ne olurdu? Bu düşünce içimde âşık olmuşum gibi bir his uyandırdı. Uykuya böyle büyük hayallerle daldım… Uyuduktan birkaç saat sonra büyük bir acıyla uyandım, kendimi banyoya zor attım. Lavaboda yüzüme su çarpıp aynada kendime baktım. Tıpkı hastanedeki gibi nöbet geçiriyordum. Etrafı net göremiyordum, çenemde ve dişlerimde ağrı vardı. Lavaboyu ellerimle sıkarak aynada kendime bağırdım. Dişlerim bir vampir gibi uzuyordu. Direndim, gözlerimi sıkıca kapattım… Sancılarım hafiflemeye başladı, gözlerimi açtığımda kafamda bir hale belirdi ve halede 1 yazıyordu.

Girayhan Aydın Atasayan

Hayatım boyunca birinin bana en sevdiğin üç yönetmen sorusunu sormasını bekledim. Beş dakika sürecek bir cevap bile hazırladım kafamda ama kimse sormadı bu soruyu. Hayatım boyunca birilerinin bana birçok soruyu sormasını bekledim, ama kimse sormadı. En sevdiğin üç kitap, en sevdiğin üç dergi, en sevdiğin üç şair, yazar, şarkı... Şimdi birilerinin içinden neden üç diye sorduğunu hissediyorum. Doğru soru bu değil ki…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu